“Nefsin seni bir günah işlemeye çağırdığında, ümmetinin yaralı oluşunu ve sıkıntılarını üstlenip izzetinin yolunu arayacak kimseleri beklediğini hatırla.
İşlediğin günahlar ve düştüğün gaflet halleri ise seni ümmete yeni bir yük haline getirmektedir.
Allah’tan kork!
Yükün ağırlığı, neredeyse ümmetin belini kıracak.”

(Iyad Kuneybi)

CİHAD’DAN GERİ KALMA MAZERETLERİ (Türkiye’de bulunan ilim ehline) Muhtar Türki Bu yıl gözlerimizin önünde yaşanan Filistin zulmü bütün dünyada yüksek tepkilerle karşılandı. Müslümanların ümitlerini kıran en büyük sebep ise yüksek duyarlılık mesajlarına rağmen…

Gerçekten ümmetçi miyiz? Aramıza çizilen sınırlar, çoğu insanda olduğu gibi bizim de kalplerimize mi, yani İslam kardeşliğimize mi çizilmiş? Bunları cevaplamamız gerekiyor. İnsaflı düşünenler cevabın çok açık olduğunu görecektir.

Allah subhanehu ve teala Abdullah Azzam’ a rahmet etsin. Sadece lafta değil amelde de gerçek bir ümmetçiydi. Allah’ın sınırları dışında hiçbir sınır tanımadı ve çözümün Allah yolunda cihad olduğunu da her fırsatta haykırmaktan geri durmadı. Bizlere de ne güzel örnek oldu. Allah azze ve celle O’nun vesilesi ile fedakarlıkta yarışan birçok gence Afganistan’da Taliban mücahitleri arasında cihad etmeyi nasip etti. Derslerini dinleyerek büyüdüğümüz hocaları da oralarda görmeyi ne çok isterdik. Çoğu büyüklerimiz Abdullah Azzam'ın aksine çeşitli mazeretlerle bu sahalara gözlerini ve kulaklarını tıkadılar, ilgilenmediler. İslam coğrafyalarında onlarca yıl yaşanan zulümleri ve ödenen bedelleri gerektiği gibi önemsemediler. Ta ki Fetihler elde edilene kadar...

Taliban’ın NATO’ya karşı sürdürdüğü -derecesini sadece Allah’ın bildiği büyük ve zorlu bedellerle dolu- yirmi yıllık cihadının zaferle sonuçlanmasından sonra “Yaa biz sizi böyle bilmiyorduk, siz de mutedil Ehl-i Sünnet Ve’l-cemaat’mışsınız!” ifadeleri, yirmi yıllık umursamazlığı açıklamaya yeterlidir. Eğer mücahitlerin haberleri fasık olmayanlardan dinlenseydi haklarında uydurulan iftiralar çok rahat fark edilebilirdi. Savaş sürerken ümmetin gerçek evlatları olan mücahitler sadece kafirler tarafından değil maalesef birçok Müslüman tarafından da terörist, aşırı, cahillik vb. ithamlarına maruz kaldı. Bunu avam olan Müslümanların yapması normal karşılansa da ümmete yol gösterici kimseler bu meselede mazur sayılmazlar.

Değerli hocalar; kimsenin samimiyetinden şüphelenmek haddimize değil, ama niyetlerimizde sıdkı hatırlatırım. Cihad etme niyeti taşımadan ölen kişi nifak üzerine ölmüş demektir ve bu niyet hazırlık gerektirir. İlk hazırlık ise cihad cephelerine ilgi göstermektir.

İster devlet başkanı ister cemaat lideri ya da ilim talebesi olsun, bütün mazeretleri geçersiz kılan şu ayeti hatırlatmak isterim. Ayetin ilk muhatabı Medine İslam devleti başkanı önderimiz Muhammed (a.s)’dır. Herkesin makam ve maslahatlarını kenara koyarak cihad ibadetinin ilk şartı olan kefen giymeyi göze almasının önünde bir mazeret bulunmadığına delalet etmektedir. Muhammed’in (a.s) hayatının korunması en öncelikli maslahatken Allah azze ve celle bunu gözetmemiş, bilakis şöyle buyurmuştur: “Artık Allah yolunda savaş, sen ancak kendinden sorumlusun, müminleri de teşvik et.” (Nisa: 84)

Burada batıl te'villerle saptırılan “cihad” kelimesi değil, savaşmak anlamına gelen “kıtal” kelimesi kullanılmıştır. Rabbimiz açıkça ‘tek başına da olsan savaş, sen ancak kendinden sorumlusun’ buyurmaktadır. Yani zaman kendini kurtarma zamanıdır. Konuşarak değil amel ile örnek olma zamanıdır. Belki de aradığımız sorunun cevabı, Allah’a koşulsuz itaat edecek niyetlerin arkasında durmaktadır. Tarihin sayfaları her asırda aynı maslahat mazeretlerini öne sürenlerle değil Molla Muhammed Ömer (r.h) gibi ölümü göze alan kahramanlarla doludur.

Bu hatırlatmayı sizlerin bize yapması gerekirdi ama ahir zamanda bunu ne yazık ki biz size yapmak zorunda kaldık. Rabbimden, içimizden İslam ümmetine örnek olacak alimlerimizi çoğaltmasını ve Ehli Sünnet’i tek çatı altında toplayacak yolları bizlere kolaylaştırmasını dilerim. Davamızın sonu, alemlerin Rabbine hamd iledir.

Son günlerde sosyal medyada gündem olan bir ateistin bazı videolarını izleme fırsatı buldum.
Uzun zamandır ateizm gibi konularla ilgilenmeyen birisi olarak, konuyla ilgili birkaç not düşmek isterim:

Konu hakkında cevap verebilecek düzeyde birçok hoca veya düşünür bulunmaktadır ve bu türden tartışmaların onlar üzerinden yürütülmesinin daha sağlıklı olacağı kanaatindeyim.

Kuşkusuz bu türden tartışmalar, İslam’ı ve savunucularını daha da güçlendirecektir. Tarih bunun örnekleriyle doludur.

Gazze ve Şam gibi daha önemli ve öncelikli konular varken Müslümanların gündemini belirleyen cahil bir ateist olmamalıdır.

Hilafet savunuculuğundan cumhuriyete, diktatörlükten İslam düşmanlığına ve ateizme kadar uzanan Kemalizm serüveni sosyal medyanın sağladığı özgür ortamlarda fikri olarak çöküşe geçmiş bulunmaktadır. Kuşkusuz kanuni engellerin kalkması bu süreci daha da hızlandıracaktır.

Allah, nebiler, kitaplar, öldükten sonra dirilme ve şeriat gibi tüm semavi dinlerin insanlığa getirdiği öğretileri alaya alarak inkâr etmeye çalışan ateistin en önemli savunucularının Kemalistlerden oluşu, Türkiye’deki Müslümanların odaklanması gereken asıl düşmanın hangi kesim olduğunu göstermektedir.

Bu tür konularda yeterli birikime sahip olmayan kimselerin umuma açık mecralarda tartışmalara girmeleri İslam’a zarar vermektedir.
Nitekim karşısında deneyimsiz bir genci ezmeye çalışan ahlak yoksunu cahil bir ateistin galip gözükmesi Kemalistleri epeyce mutlu etmiş gözüküyor.

Tartışmalardan çıkan en önemli sonuç ise, küfür nizamının hâkim olduğu bir dönemde yaşayan Müslümanlar olarak çağın öne çıkan konularında mutlaka donanım sahibi olmamız gerektiğidir.
İhtisas gerekmese de temel dini bilgiler, genel tarih, hadis inkarcılığı, Kuran ve hadis ilimleri ve yaygın olan siyasi sistemler gibi konular hakkında genel bilgiler edinmemizin önemidir.

Ve son olarak, alimlerin ve mercilerin epeyce azaldığı günümüzde kitap okumak bir vacip haline gelmiş bulunmaktadır.

??Bismillahirrahmanirrahim

Tüm takipçi arkadaşlara;

Yayınlarımıza yeniden başlıyoruz.

Yüce Allah'tan bize muvaffakiyet vermesini diliyoruz. Rızasına uygun söz etmeyi kolaylaştırmasını diliyoruz.

İsabet ettiğimizde şüphesiz bu Allah'ın fazlıyladır. Hata ettiğimizde nefsimizdendir.

Hepiniz tekrar hoşgeldiniz. Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

Tüm İslam ümmetinin Kurban bayramını tebrik ederim.
Özellikle Gazze'de bulunan ve en büyük kurbanlarını veren Müslümanların içerisinde bulundukları zor durumdan kurtuluşlarına ve İslam ümmetinin uyanışına vesile olmasını dilerim.
Dualarımız, temennilerimiz ve amellerimiz hep bu yönde.

“Allah sizi imanla izzetlendirsin. Bilin ki, bizim ana sermayemiz, Allahu Teala’ya karşı takvalı olmak ve O’nun katında olan sevap ve rızayı ummaktır.
Ben kardeşlerime her zaman şunu söylüyorum: Farzet ki İslam devleti bizim ellerimizle kuruldu ve düşmanlarımıza karşı zafer elde ettik.
Sonra, akıbetimiz -bundan yüce olan Allah’a sığınırız- cehenneme girmek oldu!
Bu durumda ne elde etmiş oluruz? Ne kârımız olmuş olur?
Hatta, vallahi böyle bir şey, apaçık bir hüsran olurdu.
Vallahi böyle bir durumda, oturanlarla birlikte oturmak, eğlence peşinde koşanlarla birlikte olmak bizim için daha iyi ve güzel olurdu!
Allah’tan bizi örtmesini ve afiyette tutmasını diliyorum.
Sıdk, ihlas ve niyetlerin düzeltilmesinde, karşılığı Allah’tan beklemede, her şeyden önce, sırasında ve sonrasında Allah’ı ve ahiret darını gözetmede çok dikkatli olun.”

(Atiyyetullah el-Libi)

Suriye’deki Esed taifesi ve Nusayri rejimi | 11. Bölüm

Ortadoğu İzleri programımızın bu bölümünde, Bilad-ı Şam’ın İslam’daki ehemmiyetini, Suriye’nin yakın tarihini, Nusayri Esed taifesinin devleti ele geçirmesini ve Esed rejiminin Aksa Tufanı operasyonuna karşı olan tutumunu Muhammed Ata hoca ile ele alıp analiz ettik.

#suriye #esed #nusayri #gazze

https://youtu.be/U8NDYUMIbNY

YouTube

Suriye’deki Esed taifesi ve Nusayri rejimi | 11. Bölüm

Ortadoğu İzleri programımızın bu bölümünde, Bilad-ı Şam’ın İslam’daki ehemmiyetini, Suriye’nin yakın tarihini, Nusayri Esed taifesinin devleti ele geçirmesini ve Esed rejiminin Aksa Tufanı operasyonuna karşı olan tutumunu Muhammed Ata hoca ile ele alıp analiz…

İbn Kesir, Zehebi ve İbnu’l-Esir gibi İslam tarihçilerinin aktardıklarına göre; Harun Reşid, Abbasilerin en meşhur vezirlerinden Yahya b. Halid Bermeki’ye yönelik baskılarını artırarak hem kendisini hem de oğlu Cafer b. Yahya’yı hapse atar.
Hapiste kendileri zor günler geçirirken dışarıda aileleri bir lokma ekmeğe muhtaç hale gelmiştir.

Zorlu hapis günlerinden birinde, oğul babasına şöyle der: “Ey babacığım! emirler verip yasaklamalarda bulunduktan ve büyük servetlere sahip olduktan sonra, zaman bizi bu prangalara, yünden elbiseler girmeye ve hapislere mi mahkûm etti?”

Baba: “Ey oğlum! Biz, mazlumların ıssız gecelerde yaptıkları dualardan gafil iken, Allah bu dualardan habersiz değildi!” cevabını verir ve birlikte ağlamaya başlarlar.

Dosyayla ilgili anormal bir şekilde seyreden tutuklama ve itiraf olayları -merkezi komutaya olan güvenden ötürü- dışarıdakiler tarafından da bir şekilde kabul görmüştür. Zira o zamana kadar emniler hakkında -her ne kadar dışarıdan çok şeyler söylenilse de…