Merhaba. Kaliteli içerikler ve sansürsüz görüntüler paylaşıyorum 👌
Youtube Kanalım : youtube.com/sahinozkan
Instagram : instagram.com/sahinozkan
Reklam/İletişim İçin : @sahinozkan00
Kanal Davet Linkimiz : t.me/sahinozkan0
www.sahinozkan.com.tr
Last updated 3 days, 12 hours ago
Tüm Dünyadaki ve Türkiye'deki Anlık Gelişmeler! 📝🌎
🗂 Kanallarımız: https://t.me/addlist/R00yXUe_npcxZWZi
👨💻 Reklam: @buzzads
Last updated 4 weeks ago
Türkiye Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı - President of Türkiye and AK Party Chairman
Last updated 3 weeks, 2 days ago
Onun faâliyetlerinin ana hedefi, Tanzîmat’la birlikte başlayan ve terakkî adı altında daha çok ahlâkî, dînî, millî ve kültürel sâhada gerçekleştirilmeye çalışılan dış mihraklı Batılılaşma hareketlerini durdurmak, kendi millî ve dînî hüviyetine sâdık kalmak ve bu yolda ilerlemekti.
Fakat saltanatına rastlayan yıllardaki kendinden kaçış, öyle tehlikeli bir noktaya varmıştı ki, Napolyon Codecivili denilen Fransız medenî kânûnu aynen tercüme edilip alınarak, müslüman halka tatbik edilmesi gibi gâfilce ve hâince temâyüller belirmişti.
ZAMANININ BÜTÜN SİLAHLARINI EN İYİ ŞEKİLDE KULLANMAYI ÖĞRENMİŞ
Bunun ve doğuracağı hazin neticelerin farkında olan Sultan Abdülazîz, bu cinâyet derecesindeki vahim harekete mânî olabilmek için devrinin büyük âlimi olan Ahmed Cevdet Paşa ile elele verdi. Böylece İslâm hukûkundan yapılmış bir medenî kânun demek olan Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye, kısaca “Mecelle” denilen büyük kânun metni ortaya çıktı ve büyük bir cinâyet bertaraf edildi.
Bu ve benzeri muvaffakıyetleri gerçekleştirmiş olan ve zamanının bütün silâhlarını en iyi bir şekilde kullanmayı öğrenmiş bulunan Sultan Abdülazîz, halkının ümîdi istikâmetinde, âdeta dedesi Yavuz Sultan Selîm Han gibi olmaya çalışıyordu.
Kaynak: Abide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle OSMANLI, Erkam Yayınları, 2013
Bunun üzerine Sultan Selîm Han:
“–Siz orayı beş ay değil, altı ayda alamazsınız! Yedi ayda da alamazsınız! O kale, Allah bilir ya, sekiz ya da dokuz ayda ancak alınır. Dolayısıyla elinizdeki hazırlıklarla oraya varılmaz. Benim seferim, artık âhiret seferidir.” dedi.
Sultân’ın bu sözleri, kâmil bir mü’minin firâsetini göstermektedir. Nitekim bir sene sonra vefât eden Yavuz’un ardından Kânûnî zamanında Rodos kuşatıldı ve çetin bir mücâdele neticesinde ancak dokuzuncu ayda fetih müyesser oldu.
Kaynak: Abide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle OSMANLI
Her iki taraf da bizim kendi zâviyelerinde misâfir olmamızı istedikleri için çekişirlermiş. Onların göstermekte oldukları yüksek misafirperverliğe hayran olmamak elde değildi.
Nihayet işi kur’a çekmek sûretiyle halletmeyi kabul edip sulh oldular. Kim kazanırsa önce o tarafın tekkesine misafir olmamız kararlaştırıldı. Kur’a Ahî Sinan’ın tarafına düştü. O bunu haber alınca yanında dervişlerinden bir grupla gelip bizi karşıladı ve onun tekkesine misafir olduk. Bize çeşitli yemekler ikrâm ettiler.
Biraz dinlendikten sonra Ahî Sinan hepimizi hamama götürdü ve benim hizmetimi bizzat kendisi gördü. Öteki dervişlerden üçü-dördü ise bir arkadaşımın hizmetini üzerine almış bulunuyordu. Hamamdan çıkınca tekrar büyük bir sofra kurdular. Yemekten sonra güzel sesli hâfızlardan Kur’ân-ı Kerim dinledik, zikirler yaptık.
Ertesi gün Ahî Duman ve müridlerinin bizi götürmek için beklediklerini gördük. Orada da pek çok cömertlikle karşılaştık.” (İbn-i Battûta, Rihletü İbn-i Battûta, Beyrut, ts., s. 305-306)
İşte Anadolu dervişi, hayatın bütün muhtevâsında bu şekilde cömertliği ve diğergâmlığı yaşıyor ve yaşatıyordu. Sadaka-i câriye vasfında hayır ve hasenât bırakma yarışında, elbette ulemânın gönülden tavsiye ve irşadları da çok tesir ediyordu.
Anadolu Dervişinin Gönül Dünyası, Yüzakı Yayıncılık
EVLİYÂULLAHIN MECLİSİNDE HİÇBİR ŞEY KONUŞMADI
Böyle diyen Yavuz Sultan Selîm Han, velîlerin huzûruna girdiği zaman büyük bir edep ve mahviyet gösterir, gerekmezse konuşmaktan bile imtinâ ederdi. Nitekim Şam’da yetişen büyük velîlerden Muhammed Bedahşî Hazretleri’ni ziyâretinde hiç konuşmamış, sadece dinlemiş ve sonra da huzûrundan öylece ayrılmıştı. Beraberinde bulunan devlet ricâli, celâdetli bir pâdişah olan Yavuz’un bu hâline şaşırarak:
“–Sultânım! Sadece dinlediniz. Ne hikmettir ki, bir kelâm bile sarf etmediniz?” diye sormuşlar, Yavuz da cevâben:
“–Büyük evliyâullâhın meclisinde onlar konuşurlarken başkalarının konuşması -velev cihan pâdişâhı da olsa- uygun düşmez. Biz sultan isek de, böyle mâneviyat sultanlarının himmetlerine her zaman muhtâcız. Şâyet huzûrunda konuşmam gerekseydi, bunu belli ederler ve söz etmemi temin ederlerdi.” demişti.
Bu büyük zâtın da, Yavuz’a olan teveccühü, Yavuz’unkinden farksızdı. Ölüm döşeğinde bile Şam’ın ileri gelenlerini toplamış ve şu nasihati yapmıştı:
“–Sultan Selîm Hân’a itaatte kusûr etmeyin! O, Allah katında övülmüş bir pâdişahtır. O, fetihle vazifelendirilmiş bir İslâm kılıncıdır.”
Kaynak: Abide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle OSMANLI, Erkam Yayınları, 2013
Diğer taraftan o zamanlar israf, savurganlık diye bir şey de yoktu. Herkes bütçesini, gelirine göre ayarlardı. Hattâ me’murlar derece ve sınıflarına göre giyim eşyâsı, yağ, sabun vesâire alırlardı. Meselâ, az maaşlı bir me’mur, yüksek maaşlı me’murun kullandığını kullanmaz, yediğini yemez, giydiğini giymezdi. Fakat mes’ûddular, müreffeh idiler.
Bugünkü şımarıklık, hazımsızlık ve yarışmanın yüzde biri bile yoktu. O günün insanları, bugünün bencillik ve hoyratlığını görselerdi, dilleri tutulur, söz edemezlerdi.
Maddecilikten uzak bir hayat yaşadıkları için rûhî sıkıntılar görülmüyordu; psikiyatri hastası yok kadar azdı. Hele o avâm telâkkî edilen tulumbacılar, külhanbeyler, balıkçılar, arabacılar ve emsâli zümre bile o kadar nâzik bir lehçe ile konuşurlardı ki, târifi mümkün değil. Keşke hayatta olsalar ve bugünkü cemiyet insanlarının kaba, haşin ve duygusuz hareketlerini görselerdi de nezâket, terbiye ve âdâb-ı muâşeret dersi verselerdi. Konak ve yalılardaki bahçıvanlar dahî vakarlı, ciddî, emniyetli insanlardı. Hem bahçeleri zevk-i selîm üzere tanzîm ederler, hem de vekîl-i harçlık ederlerdi.
Günlük satışını yapan esnaf, müşterinin diğer esnaftan alışveriş ettiğine üzülmez, bundan bilâkis bir gönül rahatlığı ve huzur duyarak ihtirastan uzak bir hayat yaşardı.
Çünkü herkes birbirini yapmacık olarak değil, ciddî ve samimî bir gönülle severdi.
OSMANLI’DA HAREMLİK SELÂMLIK
Köşkler ve yalıların sahipleri ekseriyetle seciyeli, mûteber insanlardı. Bu binâlardan fakir olsun zengin olsun herkes istifâde ederdi. Selâmlık kısmında evin efendisi, harem kısmında da evin hanımefendisi bulunur, misâfirleri ağırlarlar, ikram ederlerdi. Fakir-zengin tefrîki yapılmaz idi.
Misâfirlerin giriş, çıkış zamanları belli idi.
Bugünkü gibi helâl-haram demeyip, mal toplama yerine o günlerde kanaat vardı. Herkes kendisinden evvel, komşu ve yakınlarının menfaat ve rahatını düşünürdü. Âile hayatında erkek, âilesini taltifkâr lâkaplarla çağırır, kendisine lâyık olan nezâket ve şefkati gösterirdi. Allâh’ın emirlerini beraberce noksansız olarak îfâ etmeye sa‘y ü gayret ederlerdi.
Evin hanımı da kocasına karşı çok itaatli idi. Olur olmaz şeylere itiraz etmez, her hususta kocasına yardımcı olurdu. Kocasının alamayacağı şeyler için ısrar etmezdi. Bu sebeple bütçelerinde açık olmaz, mâlî sıkıntıya düşmeden mes’ûd ve bahtiyar bir şekilde ömürlerini idâme ettirirlerdi. Giyim ve ev eşyâları îtinâ ile kullanılır, eskidi diye hemen atılmaz, değiştirme sevdâsına düşülmezdi. Saâdet, para-pul, makam ve mevkîde değil, kalp huzûrunda idi.
Kaynak: Âbide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle Osmanlı, Erkam Yayınları
Merhaba. Kaliteli içerikler ve sansürsüz görüntüler paylaşıyorum 👌
Youtube Kanalım : youtube.com/sahinozkan
Instagram : instagram.com/sahinozkan
Reklam/İletişim İçin : @sahinozkan00
Kanal Davet Linkimiz : t.me/sahinozkan0
www.sahinozkan.com.tr
Last updated 3 days, 12 hours ago
Tüm Dünyadaki ve Türkiye'deki Anlık Gelişmeler! 📝🌎
🗂 Kanallarımız: https://t.me/addlist/R00yXUe_npcxZWZi
👨💻 Reklam: @buzzads
Last updated 4 weeks ago
Türkiye Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı - President of Türkiye and AK Party Chairman
Last updated 3 weeks, 2 days ago