Solcu Gazete Telegram kanalı.
Reklam ve iletişim için: @iletisimads
Last updated 6 Tage, 23 Stunden her
Telegram sayfamda, Instagramda paylaşamadığım, +18 paylaşımlar yapıyorum🌹
Last updated 1 Woche, 4 Tage her
Recep ayının faziletiyle ilgili herhangi bir sahih hadis yoktur. Aynı şekilde bu aya özel oruç veya nafile namaz kılmak da meşru değildir. Recep ayı sadece haram aylardandır. Dolayısıyla bu aylarda işlenen günahın oldukça büyük sonucu olur. Zira Allah-u Teala şöyle buyurur:
-----------------
Öyleyse o aylarda kendinize zulmetmeyin.
-----------------
Tevbe Suresi 36. Ayet
[Cihad ve Velînin İzni]
“Eğer cihadın şer’î bir sebebe dayandığı sabit olmuşsa, bu durumda cihad için imamın izni şart mıdır? Âlimler bu konuda üç görüş ileri sürmüşlerdir:
Cumhurun Görüşü:
Malikîler, Hanefîler ve Hanbelîlerden bir görüşe göre, imamın izni şarttır. Bu görüşe göre, eğer imam cihadı organize eden, hazırlıklarını yapan ve uygun zamanı bekleyip tedbirli davranan biriyse, izin almak farzdır.
Şafiîlerin Görüşü:
Şafiîler, imamın izni olmaksızın cihadın mekruh olduğunu ancak geçerli sayılacağını ifade etmişlerdir.
Zahiriye’nin Görüşü:
Zahiriye, imamın iznini şart koşmamış ve izinsiz cihadı hiçbir şekilde mekruh saymamıştır.
Âlimlerin esasları, cihadın meşruiyetini kabul etmeyen bir liderden izin almanın gerekli olmadığı konusunda ittifak eder. Çünkü şer’î cihadı temelden kabul etmeyen bir lider, bunun alt başlıklarına nasıl yetki verebilir ki? İmamdan izin alınmasının hikmeti, onun sınırların durumunu, savaş zamanını, düşman gücünü ve ihtiyaç noktalarını daha iyi bilmesiyle ilgilidir. Ancak eğer imam, cihadın şer’î meşruiyetine inanmazsa, onunla ilgili gereklilikler de ortadan kalkar.
Birden fazla İslam beldesi varsa:
Her beldenin kendine özgü bir imamı vardır. Bu imam, kendi beldesinin cihadını organize eder, bayrağını kaldırır ve bununla ilgili haklara, görev ve sorumluluklara sahip olur. Kendi yetki alanı dışında bir yerde cihad için izin vermesi gerekmez. Çünkü izni, kendi idaresi altındaki bölgelerle sınırlıdır. Her beldenin imamı, kendi bölgesinin maslahatını daha iyi bilir ve buna göre hareket eder.”
(Şeyh Tarifi, Et-Tefsîr ve’l-Beyân li-Ahkâmi’l-Kur’ân)
İmtihan, güçlenmenin rahmidir; Allah bunu farklı aşama ve safhalarla çeşitlendirir. Yusuf’un (aleyhisselam) güçlenme süreci, bir kuyuya atılmasıyla başladı; ardından satılması, köleleştirilmesi ve hapsedilmesiyle devam etti. Türlü aşamalardan geçerek sonunda Mısır’ın yönetimine ulaştı!
----------
? | https://www.instagram.com/seyhtarifitr
Hz. Ömer bizzat kendisi, kadınların toplandığı yerlerde sürekli bulunan erkekleri döverdi. O, Müslümanların halifesi ve lideriydi. Bugün ise, karma ortamı dayatanlar atanıyor ve ödüllendiriliyor!
----------
? | https://www.instagram.com/seyhtarifitr
Vay haline o namaz kılanların ki, onlar namazlarından gafildirler. (Mâûn Suresi)
Allah Teâlâ, namaz konusunda gaflet içinde olan ve tembellik göstererek namazlarını aksatan kimseleri şiddetli bir azapla uyarmıştır. Bu ayet, aslında namaz kılanları kastetmektedir. Zira Allah şöyle buyurmuştur: "Vay haline o namaz kılanların!" Yani bu kişiler namaz kılmaktadır, ancak namazlarına karşı tembellik yapmakta ve onu vaktinden geciktirmektedirler. Bu durum, ayetin devamındaki şu ifadeyle açıkça belirtilmiştir: "Onlar namazlarından gafildirler."
Bu ifade, onların namazı tamamen terk eden kimseler olmadığını, fakat namazın aslını ihmal ettiklerini göstermektedir. Ayrıca burada sadece namazın içindeki huşû eksikliği değil, namazın kendisine olan ilgisizlik ve vaktinden geciktirme kast edilmektedir. Bu yüzden, tâbiînden Atâ bin Dînâr şöyle demiştir: "Hamdolsun ki Allah, 'Namazlarında gafildirler' dedi, 'Namazlarında huşûsuzdurlar' demedi."
Çünkü namazda huşû eksikliği, çoğu insanın kurtulamayacağı bir durumdur. Nitekim, Mus‘ab bin Sa‘d babası Sa‘d’a bu ayeti sormuş ve şöyle demiştir: "Bu ayet, birimizin namazda kendi kendine konuşması hakkında mı inmiştir?" Sa‘d şöyle cevap vermiştir: "Hayır, bu ayet namazı vaktinden geciktiren kimseler hakkındadır."
Şeyh Tarifi, Et-Tefsîr ve’l-Beyân li-Ahkâmi’l-Kur’ân, Maun Suresi?**
Nitekim Sahihayn'da geçen bir rivayette, Hind bint Utbe şöyle demiştir:
"Ey Allah'ın Resûlü! Ebu Süfyan cimri bir adamdır. Bana ve çocuklarıma yetecek bir şey vermiyor. Ancak onun haberi olmadan alıyorum." Resûlullah ﷺ şöyle buyurdu:
"Kendine ve çocuklarına yetecek kadarını, maruf ölçüsünde al."
Altıncı Durum: Günah işleyeni düzeltmek için yardım talep etmek
Bir kişinin işlediği günahın (ister açık ister gizli olsun) zarar verdiği ve düzeltilmesi gerektiği durumda, bu kişiden bahsedilmesi şu iki şartla caizdir:
Birinci Şart:
Yardım talebinin, bu konuda çözüm üretebilecek birine yapılması gerekir. Örneğin, içki içen veya haram bir iş yapan birinin durumu, bu konuda çözüm sunabilecek birine danışılabilir.
İkinci Şart:
Düzeltme talebinin, büyük ve başkalarına zarar verebilecek bir günah için olması gerekir. Küçük günahlar (lemem) ya da genelde başkalarına sirayet etmeyen durumlar için gıybet caiz değildir.
Gıybetin caiz olduğu durumlar
Gıybetin aslı haramdır, ancak altı durumda caiz görülmüştür:
Birinci Durum:
Mazlumun durumu: Mazlum, kendisine zulmeden kişiyi hakkının iade edilmesi umuduyla ve kendisine yardım edeceği veya bir çözüm yolu sunacağı düşünülen bir kimseye, aşırılığa kaçmadan ve intikam arzusuyla hareket etmeden, sadece hakkını talep edecek kadar zikredebilir. Ancak çoğu zaman, mazlumun zulmedene karşı sözlü saldırılarla aşırıya kaçtığı ve onun ayıplarını dile getirerek kendisinin de zalim konumuna düştüğü görülür. Bu durumda, kişi kendisini mazlum zannederken aslında zalim olur.
Bir kimse, malının elinden alınması veya onurunun zedelenmesi gibi bir sebeple mazlum duruma düşmüşse, şu iki şartı yerine getirerek, kardeşini onun hoşlanmayacağı bir şekilde zikredebilir:
Birinci Şart:
Kardeşini, sadece yardım edeceğine veya adalet sağlayacağına inandığı bir kimseye zikretmelidir. Umut taşımadığı bir kişiye bu durumu anlatması uygun değildir.
İkinci Şart:
Mazlumun durumu açıklamak için söyledikleri, ihtiyacını giderecek kadar olmalı; meseleyle ilgisi olmayan şeyleri eklememeli ve yardım talebini intikam veya zulme dönüştürecek şekilde şikâyetlerini artırmamalıdır.
İkinci Durum:
Tanıtıcı bir bilgi verme durumu: Bir kişinin, tanınmayan bir kimseyi tanıtmak için fiziksel özelliklerini veya durumunu açıklaması gerektiğinde caizdir.
Bu durum, hadis ve rivayetleri nakleden kimselerin güvenilirliklerini test etmek amacıyla sorular sormayı kapsadığı gibi, bir şahsı tanımlamak için yapılan açıklamaları da içerir. Örneğin, bir kişinin kör, topal, kısa boylu veya uzun boylu olduğunu tarif etmek, bu kişinin ayıplanması amacı taşımadan yapılırsa caizdir. Ancak, bu sıfatların küçümseme niyetiyle söylenmesi durumunda, bu haram olan bir gıybet sayılır.
Nitekim, Sünen eserlerinde rivayet edildiğine göre, Hz. Âişe (radıyallahu anha) şöyle demiştir:
"Ben Resûlullah’a ﷺ şöyle dedim: 'Sana Safiyye'nin şu ve şu özelliği yeter’ (onun kısa boylu oluşunu kastederek). Bunun üzerine Allah Resûlü ﷺ şöyle buyurdu:
'Sen bir söz söyledin ki, eğer o deniz suyuna karışsaydı, onu bulandırırdı!'"
Üçüncü Durum: Kötü niyetli kişiden sakındırmak
Kötü bir kimseyi (örneğin, güvenilir olmayan bir tacir veya aldatıcı bir eş adayı) gerektiği durumda sakındırmak caizdir. Ancak bu, yalnızca o kişinin durumundan etkilenmesi muhtemel birine yapılmalı ve iki şartla sınırlı olmalıdır:
Birinci Şart:
Uyarının, konuyla doğrudan ilgisi olan birine yapılması gerekir. İlgisiz birine kötü özelliklerini zikretmek caiz değildir. Örneğin, birinin cimriliğini, onunla evlenme niyeti olmayan birine anlatmak; ya da güvenilmezliğini, onunla mali ilişki kurmayacak birine açıklamak uygun değildir.
İkinci Şart:
Kişinin, sadece ilgili özelliklerini belirtmesi ve bunları abartarak veya gereksiz niteliklerle genişleterek anlatmaması gerekir. Örneğin, bir tacir için güvenilirlik, bir eş adayı için ise dindarlık ve ahlak önemlidir. Bunların dışındaki detaylar zikredilmemelidir.
Dördüncü Durum: Günahını açıkça işleyen kişiyi anmak
Günahını alenen işleyen bir kimse (örneğin, açıkça içki içen biri ya da örtüsüz bir kadın) hakkında, intikam veya küçümseme niyeti olmadan, yalnızca durumunu zikretmek caizdir. Ancak alay veya kinayeli bir şekilde zikretmek şiddetle yasaklanmıştır.
İmam İbn Abdilberr, günahını açıkça işleyen kişinin arkasından konuşmanın gıybet sayılmayacağı hususunda icma olduğunu nakletmiştir.
Bu izin, yalnızca kişinin aleni günahıyla sınırlıdır. Gizli günahları hakkında konuşmak caiz değildir. Örneğin, açıkça içki içen birinin başka bir konuda hoşlanmayacağı şekilde anılması haramdır. Bu konuda ihtilaf yoktur.
Beşinci Durum: Fetva isteyenin durumu açıklaması
Bir kişi, fetva talebinde bulunurken konunun taraflarını ve olayları açıklamak durumundaysa, bunu yapması caizdir. Örneğin, bir kadın kocasının cimriliği, şiddeti veya ilgisizliği gibi durumları açıklayarak çözüm arıyorsa, bu bir sakınca teşkil etmez.
İnsanlarla Alay Etmek
İnsanlarla alay etmek, onların haram veya günah işlemeleri durumunda dahi caiz değildir. Zira alay etmek, zatında şer’an kötülenmiş bir fiildir. Bu fiil, kişinin nefsini üstün görmesini, kibirlenmesini ve kendisine Allah Teâlâ’nın lütfetmiş olduğu nimeti unutmasını içerir. O nimet ki Allah, o kişiyi hayra muvaffak kılmış ve başkasını o hayırdan mahrum bırakmıştır. Ancak alay eden kimse, bu lütfu unutup imtihana çekilebilir; kötü bir niyet veya gafletle yoldan sapar, gurura kapılır ve neticede Allah katında, alay ettiği kimseden daha şiddetli bir azaba uğrayabilir.
Haram işleyene karşı mü’minin vazifesi, ona nasihat etmek, iyiliği emretmek ve kötülükten nehyederek ıslahına gayret göstermektir. Ona merhametle yaklaşılmalı, alay edilmemelidir. Zira sapıtanı saptıran Allah Teâlâ, diğerlerini de saptırmaya kadirdir.
Solcu Gazete Telegram kanalı.
Reklam ve iletişim için: @iletisimads
Last updated 6 Tage, 23 Stunden her
Telegram sayfamda, Instagramda paylaşamadığım, +18 paylaşımlar yapıyorum🌹
Last updated 1 Woche, 4 Tage her