- بعدها عيونك احلى عيون بعيوني .
- بوت حجز تمويلات @fpbot .
- قناة التمويلات | @ossss .
- لطلب التمويل | @sssso .
Last updated 2 months, 3 weeks ago
• قناة البصمات الخاصة ببوت فسنجون 💖
- قناة المطور : @KekoDev
- معرف البوت : @iizBot
- للتمويل : @kekoibot
حساب المطور : @HHHHD
Last updated 7 hours ago
نحنُ الاول في كل شيء اما غيرنا فلهم التالي •●
المالك ستيفن ~~> @AliAbbas95
Last updated 1 year, 5 months ago
وكم من شخص زلت قدمه، فما ارتفعت بعدها.
ابن الجوزي | صيد الخاطر ١٣٨/١
Nice kimsenin ayağı bir kez tökezleyip düşmüştür de, bir daha kalkamamıştır.
İbnu’l Cevzî | Saydu’l Hâtır 1/138
7 Ekim’den itibaren ibretle Müslümanları izliyorum.
İlk aylardaki hâlimize, bir de şimdiye bakıyorum. Kendimizi mi kandırmışız, başkaları bizi ayıplamasın diye mi o kadar hamâsî davranmışız, yoksa gazzelilerin bedduasından mı korkmuş da davamızı öylesine hâlisane sâhiplenmişiz bilmiyorum. Bir yıl, bize bir ay mazluma bin yıl gibi geçen bu bir yıl, hepimizin ömründe bir imtihân yılı olarak kazıldı. Bu fitneyi küçük görüp, Allah indinde bu meseleden sorulmayacağını sananlar ne büyük hüsrândalar. Elinden geldiğince elinden geldiği kadarıyla mücâdele vermeyenler, gerçekten Allah’a nasıl hesâb verecekler? Rabb’imiz bizim için bunun hesâbını elîm kılma.
Koskoca üçyüz küsür gün.. Müslümanlar ne yaptı? Bizim bir yarımızı öldürüp parçaladılar, yakıp kavurdular. Bir yarımızla ise alay edip oyun oynadılar. Ve hâlâ da oynuyorlar.
O kadar tuhaf ve ibretlik bir durum ki. Yahudinin zulmü yanında bir de ümmet râfizînin fasaryası, münâfığın yalan ve aldatmalarını dinledi. İran’a ve Husilere güzelleme yapanlar, park buluşması yapar gibi toplanıp duran arap birlikleri, islâm teşkilâtları.. Şu koca on bir ayda sadece ‘saçmalık’ izledik.
O sırada mücâhidler ise, art arda kahramanlıklarıyla mu’minlerin rûhuna sekînet veriyor, ve tüm bu saçmalığı rezîl eden cihâdlarıyla izzet ve vakârın mîâdını yazıyordu.
Elhamdulillah.
Bana Tâlût ve Câlût kıssasını hatırlatıyor. Allah ordusunu tertemiz yapıyor, kirlileri ayrıştırıyor.
“Nice azlar, nice çoklara gâlib gelsinler diye” Bakara: 249
Çirkinliğin bu denli yayıldığı ve insanların güzelliği, temizliği ve utanma duygusunu yitirdiği böylesi bir zamanda, müslümanım diye geçinenlerin hâlâ dînin kâidelerine sıkıca bağlananları fazla bularak eleştirmekle uğraştığını görünce insan söyleyecek bir şey bulamıyor.
Ka'b el-Ahbâr radıyallâhu anh dedi ki: İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, nasıl ki bugün günahkâr kimse günahı sebebiyle ayıplanıyorsa, o zaman da Mu’min îmânı sebebiyle ayıplanacak, öyle ki ona “Sen Mu’minsin, sen âlimsin (çok biliyorsun)” denilecektir.
[Naîm b. Hammâd | el-Fiten 1/45]
Üzerine elbise giymeyi terk edenlere tek laf edemeyenler, örtüsüne bürünen Müslüman kadınları eleştirmekle meşguller. Küffârın ezâ verdiği gibi, dilleriyle İslâm üzere olan kardeşlerine ezâ veriyorlar.
Düşünüyorum, bu kimseler acaba hangi yüzle Allah’a dönüp namaza duruyorlar?
Allah sana O’nun dînine hizmet etmen için bir saha açtığı zaman -bu her nerede (velev ki sadece sosyal medyada olsun) ve hangi amelle (velev ki sadece bir kelimenle) olursa olsun-, bu nimete yüz çevirip o sahayı terk edenlerden olma.
Şeytanın Allah’a davet edeni davetten alıkoyduğu üç hilesi vardır ki, davetçinin bunlardan gâfil olmaması gerekir:
1. Şerr ehlini ona musallat ederek, onların ezâsı, cefâsı, kötülük ve iftirâsıyla ona eziyet vermeleri ve böylece onu davetten vazgeçirmeleri.
Hâlbuki:
• Bu, Allah’ın rasulleri ve nebîleri başta olmak üzere bütün hakk davetçilerinin maruz kaldığı bir imtihândır. Sana ezâ verenler, ancak seni yolundan alıkoymak isteyenlerdir. Ve onların (asılsız zannla, yalan sözle, kötü fiille, hileyle) verdiği bu eziyet, senin -inşaallah- doğru yol üzere bulunduğunun alâmetidir. Onlar ancak sen bu yoldan vazgeç ve Allah’ın hâlis dînine hâlis dilinle davet etmeyi terk et diye seninle uğraşırlar, bu yolu terk ederek onları emellerine eriştirme, şeytanın yandaşı olanları sevindirme.
• Kalbinde Allah’ın maiyyetini hisseden kimse için bu; îmânı, yakîni, sıdkı, ihlâsı ve Allah’a sevgi ve muhabbeti daha da büyüten en büyük sebebtir. Bundandır ki Allah, bütün nebîlerini bununla muhakkak imtihân etmiştir. Dolayısıyla bununla karşılaşan davetçi, davetine daha da sarılmalı ve Rabb’inin ona ikrâmına sırt çevirmemelidir.
2. Nefsinin vesvesesini davet ameline gâlib getirerek, ihlâsı kaybetmekten ya da artık kaybettiğinden korkarak daveti terk etmesi.
Hâlbuki:
• Kulun bu şuurda olması, onun içinde ihlâs barındırdığının işâretidir. Zira nifâktan, ancak ihlâs sâhibi korku duyar.
• Bu hisse düşmeyen sâdık hiçbir davetçi yoktur. Dolayısıyla sâdık davetçinin dilinden asla düşmeyen bir duâ, Allah’tan “sıdk ve ihlâs” istemesidir. Davetçi bu ikisini istemeye devamlı ve ısrarlı olduğu müddetçe, Allah onun kalbine ve davetine sebât verir ve onu vesveselerin şerrinden korur.
3. İnsanlardan icâbet görmediği yahut onlarda aradığı değişimi bulamadığı için davetten yüz çevirmesi.
Hâlbuki:
• Her kulun ameli kendisinedir. Allah’a ihlâsla davet eden, insanlardan icâbet görmediğinde daveti terk etmez. Bu onu üzer, fakat yolundan alıkoymaz. Tıpkı Allah’ın nebîleri gibi. Çünkü her nefis kendisinden sorumludur. Dolayısıyla davetçi de kendi amelinden ve davetinden sorumludur, insanların amelinden ve daveti kabul etmesinden değil, bu kısımdan onların kendileri sorumludur. Zira herkesin imtihânı aslında kendisinedir. Davetçi davetinin doğru olması ve bu yolda engellere rağmen sebât etmesiyle sınanırken, davet edilen de davete icâbet etmesi ve Allah’a yönelmesiyle sınanmaktadır.
• İnsanların reddi davetçiye zarar vermez, fakat onlardan karşılık görmediği için daveti terk etmesi davetçiye zarar verir. Zira bu, onun davetini yalnızca Allah’a hâlis kılmadığına bilakis insanların teveccühü ve kalpleriyle ilgilenip durduğuna işâret eder.
Bu üç husus, şeytanın davetçiyle en çok uğraştığı hususlardır.
Davetçi ise şunu bilmelidir:
Bütün bunlarda, onu sınayan bir tek Allah’tır. Ve O onu, O’na karşı davetindeki sebât ve sıdkını görmek için bunlarla imtihân etmiştir.
Şayet bunu idrâk eder, ve Allah’ın kendisini bu belâlarla imtihân ettiğini ve bu davete lâyık sebât ve güce sâhip olup olmadığını sınadığını bilir ve buna göre davetinde sebât üzere kalırsa, işte o, nebîlerin davetindeki fıkhı fıkhetmiş ve onların sabrettiği gibi sabretmeyi seçmiştir.
Ve eğer bütün bunlar davetçinin sebâtını daha da artıyorsa, o davetçi davetinde muvaffak oluşuyla ve Allah’ın kendisine te’yîdi ile müjdelensin. Çünkü nebevî daveti bilen bir davetçi, bu yolun meşakkatli ve imtihân dolu olduğunu da bilir. Ve Rabb’ine seyrinde önündeki engellere aldırmadan sabırla yoluna devâm eder, çünkü o, ne istediğini bilir.
Allah’a daveti sevdiğin, bu davete insanların ihtiyaç duyduğunu ve onların faydalandığını bildiğin hâlde, sakın daveti terk etme. Bilakis Allah’a seni seçmesi ve seni ölüm gelene dek sabır, sebât, sıdk ve ihlâs ile rızıklandırması için duâ et.
Allah bizleri, O’nun dînine hizmet için seçtiği kulları zümresine katsın.
Kul bazı duâlara devamlı olur da bu sebeple Allah onu nice şerrlerden ve kötülüklerden korur, ve yine başkalarını muvaffak kılmadığı nice hayrlara onu muvaffak kılar. Hakîkatte bu, Allah’a ettiği duâlara bir icâbet ve O’na sığındığı şeylerde Allah’ın onu korumasıdır. Kul ise çoğu zaman bunu bilmez ve hissetmez.
«ربِّ أَعِنِّي وَلَا تُعِنْ عَلَيَّ، وَانْصُرْنِي وَلَا تَنْصُرْ عَلَيَّ، وَامْكُرْ لِي ولا تَمْكُرْ عَلَيَّ، وَاهْدِنِي وَيَسِّرْ لِي الْهُدَى، وَانْصُرْنِي عَلَى مَن بَغَى عَلَيَّ، رَبِّ اجْعَلْنِي لَكَ شَكَّارًا، لَكَ ذَكَّارًا، لَكَ رَهَّابًا، لَكَ مِطْوَاعًا،…
Kalbini diriltmek, üzerindeki ağırlıktan kurtulup ayaklanmak, azmini geri kazanmak isteyenlerin şu makâleyi okumalarını tavsiye ederim.
Dünyevî arzularınızla savaşmadığınız müddetçe Allah yolundaki savaş arzunuz hususunda samimi olmazsınız.
Kalp, Allah’ın devamlı sûrette murâkibi olduğu en değerli parçadır. Onda en büyük arzu “Allah” ve “rıdvânı” olmadıkça, kul Allah’ın seçtiği kimselerden olamaz. Allah kulunu, ‘bolluk ve rahatlık zamanında’ nefisle imtihân ettiğinde onu Dîni için seçmek için imtihân eder. İlk mücâdelede -ki o kendisiyle olan basit bir mücâdeledir- zayıf olana, ikinci meydan -Allah’ın düşmanına karşı- mücâdele için kolaylaştırılmaz.
Bu ilk mücâdele, düşmanından (dünyevî arzularından) tamamen kurtulmak demek değil; o arzular sana hoş geldiği hâlde Rabb’inin rızâsını umarak onlardan kaçınman, ve hatta sırtını dönüp kaçmandır. Yoksa nefse hoş gelen şeyler, zaten her dâim kula arz olunup durur, ki Allah îmânında sâdık olanın sıdkını bilsin. Fakat mühim olan, nefis dünyâya çağırırken, kulun kalbindeki saf ve hâlis sevgisini Rabb’ine kanıtlayabilmesi ve O’nu gadablandıracak şeylerden vazgeçtiğini O’na gösterip, O’nun râzı olacağı şeyler ile meşgûliyete yönelmesidir. İşte böylece anlaşılır ki, Allah’ın onu seçmesi yakındır.
Allah’ın kendisini Dîninde öncüler ve seçilmişler kıldığı kime baksan, muhakkak ki onu bütün dünyâ zevklerinden Rabb’i için vazgeçmiş bulursun. Hattâ bilakis, onlar Allah’ın Dînine yardım için en sevdiklerinden dahi vazgeçmişlerdir. Ve hatta bilakis, onlar Allah’ın Dînine yardım için kendilerinden bile vazgeçmiş, O’nun için yemelerini, uykularını, ihtiyaçlarını bile terk etmişlerdir.
Onlar nerede ve sen neredesin ey nefis?
Ya o ilk azmin nerede ve şimdi ne hâldesin?
Şehvetler senin düşmanındır, ve sen arzu ve heveslerini yok etmeden, Allah’ın düşmanını yok edemezsin. Allah bunu nasîb etmez. Rasûlullah ﷺ de hadîsinde bunu zaten bizlere bildirmiştir. Bizler Allah yolunda can ile, mal ile, dil ile, ilim ile cihâdı, dünyâya râzı olduğumuz zaman terk ettik. Daha doğrusu Allah bizim onu hak etmediğimizi bilince onu bizden söküp aldı. Zira biz dünyâ nimetlerinde zelîlce zevklenirken, yokluk ve fakirlik dârında ama izzetin çağlayanından Kevser’in kokusunu alarak içenlerden olmayı hak etmedik.
Dünyadan vazgeçmeyene, âhiret mehri lutfedilmez.
Şehvetlere daldıkça mücâdele rûhu zayıflamaya başlar. Zira kalp, dünyâya biraz meylettikçe âhirete meylinden uzaklaşır. Mücâdele rûhunu ise, dünyevîleşmiş hiç kimse hiçbir zaman lâyıkıyla taşıyamaz.
Bu rûhu geçmişte taşıdığı hâlde, şimdi hâli değişen nice insan vardır.. Rabb’imiz bizi onlardan kılma..
Onlar Allah’ın vaadini uzak buldular ve şeytân onlara dünyâ hayâtını, hiç ummadıkları yerden daha yakınmış gibi gösterdi.
Onlar davalarını kalplerinde yitirince ve kalplerindeki o îmân meşalesi sönüp yerini dünyevî şehvetler ateşi sardığında, davasız bir “toplum” olduk. “Ümmet” değil, “toplum”.
Hâlbuki mühim olan zaten bu davayı ‘taşımak’tı. Onun zaferini görmek değil. Görmeyecek olsa bile, mühim olan oğlunu, torununu bu davaya hazırlamaktı. Biz ise onları küffârın râzı olduğu gibi bir hayata hazırlamayı tercih ettik.
Ne zaman bu davayı taşıyanlar onun hamlini ağır bir yük gördü ve onu üzerinden indirdi, Allah da hem onlardan hem de onlardan gelen nesilden İslâm’ın bütün fazîletlerini çekip aldı. Çünkü İbn Teymiyye rahimahullah’ın da dediği gibi: “Bu Dîn, onu savunanındır.”
“Kim cihâdı terk ederse Allah onu acı bir azâb ile azâba uğratır, onu zillet ya da başkasıyla (cezâlandırır). Emri ondan çekip alır ve başkasına verir. Çünkü bu Dîn, onu savunanındır.”
Allah bizi seçsin diye çabalamadıkça, bu hayâtın hiçbir değeri ve hiçbir anlamı yoktur.
ستندم حين ترى أناسا كانوا في مثل سنك وظروفك، شمروا على ساعد الجد، ووضعوا على أكتافهم سلاح العزم، وتركوا التفاهات الشبكية -التي تشغل بها يومك وليلتك الآن- وراء ظهورهم؛ قد وصلوا إلى مبتغاهم، ونالوا مرادهم، وترى أنك لا تزال في مكانك لا تبرحه، تسلمك تفاهة إلى أختها، وتخنق الغفلة أنفاسك!
استيقظ.. فالعمر قصير!
الشيخ البشير عصام المراكشي
Seninle aynı yaşta ve aynı koşullarda olan insanların azimle kollarını sıvayıp, kararlılık silâhını omuzlarına koyduğunu ve onların -şimdi senin geceni gündüzünü ziyan ettiğin- sosyal medyayı arkalarında bıraktığını; ardından amaçlarına ulaştıklarını, istediklerini elde ettiklerini gördüğünde, senin ise hâlâ aynı yerde hiçbir başarı elde etmediğini gördüğünde pişman olacaksın. Rezillik seni bir başka rezilliğe teslim ediyor, gaflet nefesini kesiyor.. (yine de kıpırdamıyorsun)..
Uyan. Hayat kısa!
Şeyh el-Beşîr el-Morâkişî
Bu zamanda garîbliğin vecihlerinden biri de, hakk ehli bilinmezken hakk’tan başkasına davet edenlerin parmakla gösterilmesi ve yüceltilenlerin de onların olmasıdır.
Mezhepçiliğe, taassuba, particiliğe, ırkçılığa, milliyetçiliğe, hatta insanların kendisini efendisi görmesine davet edenler her yerde ve her alanda tanınanlar, desteklenenler ve yüceltilenler olurken, Allah’a, Rasûlüne, cemaat olmaya, selefi sâlihîne tâbi olmaya davet edenler, tanınmayan tanınsa da kıymeti bilinmeyen Müslümanlar olarak kaldılar. Hatta öyle ki, bizi bizden olanlar dahi çoğu kez yalnız bıraktı ve türlü zannlar besledi.
Biz bizden olana dahi güvenemez olduk. Onun hakkımızdaki zannına gâlip gelemez olduk. Kardeşçe kucaklaşanlardan, birbirimize saygı duyanlardan, hatalarımızda edeble uyaranlardan olamadık. Biz, aslında hiçbir zaman ‘biz’ olamadık.
Biz nasıl bir asra gelip çattık, bilmiyorum.
Ama Allah’a hamd olsun. Gariplik kadar güzel nimet mi var? Bu nimete erişmek hangi servete müsâvidir?
İbnu’l Kayyim rahimahullah’ın bu yolla ilk tanıştığımda karşıma çıkan ve bu yolu bana kolaylaştıran şu sözü, hâlâ daha her ne zaman okusam kalbimi titretir..
"وهاهُنا يُوحشُكَ الناس كُلّهم إلٌا الغُرباء في العالم؛ فإيّاك أن تستوحش من الاغتراب والتفرّد .. فإنّهُ والله عينُ العِزّة، والصحبة مع اللهِ ورسولُه، ورُوحُ الأُنسِ بهِ، والرِّضا به ربَّاً، وبمُحمّدٍ صلى الله عليه وسلّم رسولاً وبالإسلامِ ديناً.
بل الصادق كُلَّما وجدَ مسّ الاغترابِ، وذاقَ حلاوتَه، وتنسّم رُوحه؛ قال: اللّهم زِدني اغتراباً، ووحشةً مِنَ العالَم، وأُنساً بِك.
وكلّما ذاقَ حلاوةَ هذا الاغترابِ، وهذا التفرّد؛ رأى الوحشة عين الأنس بالناسِ، والذُلِّ عين العزّ بهم."
“İşte burada (bu hayatta), bütün insanlar sana yalnızlık hissi verir, ancak dünyâdaki ‘garîbler’ dışında.. Sakın bu gurbet ve yalnızlık duygusu yüzünden ıssızlık hissetme. Çünkü Allah’a yemin olsun ki bu, aslında izzetin ‘asıl kaynağı’dır. Allah ve Rasûlü ile yoldaşlıktır. O’nunla huzur bulmanın gücüdür. Rabb olarak Allah’tan, Rasûl olarak Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’den, dîn olarak İslâm’dan râzı olmaktır.
Bilakis (şunu bil ki), gerçekten Allah’a karşı sâdık olan, ne zaman gurbetin ona dokunduğunu hissetse, onun tatlılığını tatsa ve onun hoş esintisini duysa, şöyle der: "Allah’ım, Sen benim garîbliğimi ve dünyaya karşı uzaklığımı, ve Seninle bulduğum sekînetimi artır."
İşte o kul bu garîbliğin ve bu tek başına kalmışlığın lezzetini her aldığında artık şunu görür; asıl yalnızlık, insanlarla yakınlıkta ve asıl zillet, onlarla izzet bulmaktadır.”
- بعدها عيونك احلى عيون بعيوني .
- بوت حجز تمويلات @fpbot .
- قناة التمويلات | @ossss .
- لطلب التمويل | @sssso .
Last updated 2 months, 3 weeks ago
• قناة البصمات الخاصة ببوت فسنجون 💖
- قناة المطور : @KekoDev
- معرف البوت : @iizBot
- للتمويل : @kekoibot
حساب المطور : @HHHHD
Last updated 7 hours ago
نحنُ الاول في كل شيء اما غيرنا فلهم التالي •●
المالك ستيفن ~~> @AliAbbas95
Last updated 1 year, 5 months ago