Gündemdeki içerikleri, teyitli bir şekilde size aktarır.📃🔍
Destek: @mhareklam
Last updated 1 day, 22 hours ago
Dış mücadele odaklı haber ve harita; yurt içi veri ve önemli gelişme.
Last updated 1 month, 2 weeks ago
-İnsanı azaltıyorlar dedi.
-İnsan azalır mı? dedim.
-Çocuklardan başlarsan azalır! dedi.
-Yıl 2021, ve lütfen sorgulayın
Last updated 3 months, 3 weeks ago
Dersimize aşağıdaki linkten giriş yapabilirsiniz.
https://us02web.zoom.us/j/86162308056?pwd=kEhpVmibbqL5BawRbltTj8C5kgLmiC.1
Hasan el-Benna’dan Kudüs Yürekli Gençlere
Kudüs davasını sürekli gündemde tutun:
Şehit Hasan el-benna Hemen hemen her konuşmasında muhakkak Kudüs davasını gündeme getirdi ve şöyle dedi: “Kardeşlerim! Siyonistler sadece bir dilden anlıyor. O da devrim, güç ve kandır. Üzerinde La ilahe illallah'ın söylendiği bütün topraklar vatanımızın bir parçasıdır. Onun hürmeti ve kutsiyeti uğrunda cihaddan başka çare yoktur. Filistinin, İslam toprakları olması, Peygamberlerin beşiği olması ve Allah'ın mübarek kıldığı Mescid-i Aksa'nın içinde olması nedeniyle her Müslüman'ın vatanı ve davasıdır. Filistin halkı bizim kardeşimizdir. Kim Filistin'e yardım etmezse, Allah ve Rasulüne yardım etmemiş olur. Kim de ona yardım eder ve desteklerse kuşkusuz Allah'a ve Rasulüne yardım etmiş olur.”
Tüm ihtilaflarınıza son verin:
Hasan el-Benna’nın en büyük etkisi birleştiricilik etkisiydi. Her nereye gitse dağılmış Müslümanları, cemaatleri, dernekleri, tarikatleri, ilim adamlarını bir araya getirip aynı hedef doğrultusunda yönlendirebiliyordu. Çünkü o, özgür Kudüs için ilk önce Müslümanların kendi taassuplarından ve bağlarından özgürleşmesi gerektiğini düşünüyordu. Filistin’deki zulümlerin yoğunlaştığı bir dönemde Mısır’ın Mansura kentine gitmişti. Gittiğinde Ramazan’a az bir zaman kalmıştı.
Bu sıralarda Şafiiler ve Hanefiler arasında çok büyük bir mezhebi taassup baş göstermişti. Şafiiler ve Hanefiler arasında teravih namazının rekât sayısı ile ilgili bir tartışma yaşanmaktaydı. Bu ihtilaf dolayısıyla Müslümanlar paramparça olmuşlardı. Bu durumu görünce derinden etkilenen Hasan el-Bennâ, büyük bir ciddiyetle her iki tarafı da susturup onlara şu soruyu sorar: “Teravih namazı sünnet mi yoksa farz mıdır? Orada bulunlar sünnettir, der. Peki Müslümanların birbirlerini sevmeleri ve ayrılığa düşmemeleri sünnet mi yoksa farz mıdır? Onlar da elbette farzdır diye cevap verir. Hasan el-Bennâ, o halde teravih kılmamanız onu kılıp da kalplerinizin birbirinden düşmanlık ve buğz içinde olmasından daha hayırlıdır, lütfen bu tartışmaya bir son verin! Ümmetin halini görmüyor musunuz?” diyerek oradaki Müslümanları tekrar birleştirdi.
Hedefiniz Müslümanların vahdeti olsun:
Tüm çalışmalarında ilk hedefi Müslümanların birliğini sağlamaktı, bu nedenle konuşmalarında bu konuya özel bir yer ayırıyor ve şöyle diyordu: “Bugün İslam ülkelerinin hürriyet ve istiklâlini kazanmaları ve zulümlerin son bulması için Müslümanların düşmanları olan işgalcilerin ve emperyalistlerin kudretini kırmaları lazımdır. Bunun için İslâm’ın daha ilk günden imanın esaslarından biri kıldığı vahdete (birliğe) ve İslâmî çözümlere başvurmaktan başka çıkar yol yoktur. Derhal birleşmemiz ve yardımlaşmamız lâzımdır. Bugün en büyük farz budur.”
Gerektiğinde tek başına bir ordu olmaya hazır olun:
Hasan el-Benna, İslam ülkelerinin Filistin konusunda harekete geçmediğini görünce madem İslam ülkeleri korkaklık yapıyor, “Bizzat ben on bin mücahit toplayıp Kudüs’e yollayacağım” dedi. Ve öyle de yaptı. Onun gönderdiği gençler İngilizleri ve Siyonistleri doğduğuna pişman etti. İsrail Savunma Bakanı Moşe Dayan'a neden Müslüman Kardeşlerin mücahitlerinden çekindikleri sorulunca “Bu gençler, bizim akidemizden daha güçlü bir akideyle savaşıyor. Onlar şehit olmak için savaşırken biz toprak için savaşıyoruz. Onlarla savaşmayı denedik, ancak bize çok ağır hasarlar verdiler. O nedenle biz onlarla çatışmaktan hep geri durmayı tercih ettik” diyordu.
İnandığınız idealler için canınızı bile vermeye hazır olun:
Hasan el-Benna Filistin’deki zulmü durdurmak için yeni bir hazırlık yaptı ve tam bir milyon Müslümanın katıldığı bir miting düzenledi. O mitingde "Çare yok, yolladığımız on bin mücahitten sonra elli bin mücahid daha toplayıp Filistin’deki cihada bizzat ben de katılacağım” diyerek hem Siyonistlere hem de İslam ülkelerinin kukla yöneticilerine açık bir meydan okuyuşla başkaldırdı ve bu açıklamadan kısa bir süre sonra şehid edildi. Allah ondan razı olsun, o aynı zamanda bir Kudüs ve Filistin şehididir.
Dr. Abdulaziz KIRANŞAL
Milli Gazete
Niçin Evlilik dersimize aşağıdaki linkten giriş yapabilirsiniz. https://us02web.zoom.us/j/86162308056?pwd=kEhpVmibbqL5BawRbltTj8C5kgLmiC.1
Bir toplumda olup biten haksızlıklar ve adaletsizlikler karşısında güç ve yetki sahipleri gerekeni yapıp adaleti tesis etmezlerse olup biten tüm yanlışların vebalinden bir payı da üstlenmiş olurlar. Çünkü Hz. Peygamber (S.A.V.) buyuruyor ki: “Devlet otoritesi en büyük hamidir. Haksızlıklarla onun vasıtasıyla (yani hukuk yoluyla) mücadele edilir ve onun vasıtasıyla (tehlikelerden) korunulur. Şayet bu otoriteyi kullanan(lar), Allah’tan sakınmayı emreder ve adaletle hükmeder(ler)se bu yaptıklarından sevap kazanır(lar). Bunun aksine davranır(lar)sa (vebalini) çeker(ler).” (Müslim, İmâre, 43)
İyiliği emretmeyi ve kötülükten menetmeyi terk:
Bir toplumda ilim ehli, kalem ehli, söz ehli, koltuk ehli ve makam ehli kimseler, işlenen haramları, günahları ve yanlışları gördükleri halde sırf dünyalık kazanımlarını, rahatlarını ve rızıklarını kaybetmemek için uyarı ve nasihat vazifelerini yerini getirmezlerse kaybetmekten korktukları ne varsa onu mutlaka kaybederler. Çünkü Hz. Peygamber (S.A.V.) buyuruyor ki: “Allah, aralarında günahlar (hatalar, yanlışlar, haksızlıklar) işlenip durduğu hâlde bu günahları işleyenlerden daha güçlü ve onları engellemeye muktedir iken bunu yapmayan topluluğun hepsine birden azap gönderir.” (İbn Hanbel, IV, 366)
Dr. Abdulaziz KIRANŞAL
Milli Gazete
Bir toplumu çürüten on hastalık
Rüşvet:
Bir toplumda rüşvet yaygınlaşır, sıradanlaşır ve insanlar tarafından normal karşılanırsa o toplum, Peygamberlerinin diliyle ekonomik, siyasi, ahlaki ve sosyal bütün bela ve musibetleri kendi üzerlerine davet etmiş olurlar. Çünkü Hz. Peygamber (S.A.V.), “Rüşveti alana, verene ve aracılık edene lanet etmiştir.” (İbn Mâce, Ahkâm, 2; Müsned, V, 279)
Torpil ve iltimas:
Bir toplumda ayrıcalıklı bir kesim oluşur ve bu ayrıcalıklı kesim, bir yolunu, bir tanıdığını, bir referansını, bir fetvasını ve bir kılıfını bularak işlerini halletmeye ve işledikleri suçların cezalarından kurtulmaya başlarsa o toplum helakin eşiğine gelmiş olur. Çünkü Hz. Peygamber (S.A.V.) buyuruyor ki: “Sizden öncekiler ancak aralarında soylu ( güçlü, zengin, makam sahibi) birisi hırsızlık ettiğinde (veya bir suç işlediğinde) onu bırakıvermeleri; zayıf biri hırsızlık ettiğinde (veya bir suç işlediğinde) ise ona ceza uygulamaları sebebiyle helâk olmuştur.” (Buhârî, Enbiyâ, 54)
Akraba kayırmacılığı:
Bir toplumda akraba, eş, dost ve tanıdık kayırmacılığı baş gösterirse, nimet paylaşımında, sınavlarda ve mülakatlarda herkes kendi tanıdığını kayırmaya başlarsa o toplum büyük bir ihanet sarmalı içine yuvarlanmış olur. Çünkü Hz. Peygamber (S.A.V.) buyuruyor ki: “Her kim aralarında ondan daha liyakatlisinin bulunduğunu bildiği halde (bir tanıdığını) idareci yaparsa (bir göreve getirirse) Allah'a, Rasulüne ve İslâm topluluğuna hıyanet etmiş olur.” (Camiussağir, 2949)
Ehliyet ve liyakatin ortadan kalkması:
Bir toplumda ehliyet ve liyakat prensibi dikkate alınmazsa o toplumun düzeni toptan çöker, kargaşa ve düzensizlik baş gösterir. Hz. Peygamber (S.A.V.) buyuruyor ki: “Emanet zayi edildiği vakit kıyameti bekleyin! Emanetin zayi edilmesi demek işin ehil olmayanlara verilmesi demektir.” (Buhârî, Rikâk, 35)
Kamu malına ihanet:
Bir toplumda kamu malına ihanet yaygınlaşırsa ve insanlar kamunun malını gerektiği gibi korumazlarsa Allah bu dünyada onlara verdiği nimetleri ellerinden alır. Ahirette ise boyunlarında ihanet ettikleri mallar olduğu halde huzuruna çağırır ve sorgular. Hz. Peygamber (S.A.V.) buyuruyor ki: “Kimi bir işte görevlendirip (yaptığı işin karşılığı olarak) bir ücret verdiysek, onun bu ücret dışında alacağı her şey (kamuya) hainliktir. Kim (kamu malına) ihanet ederse kıyamet günü ihanet ettiği şey ile birlikte gelir.” (Ebû Dâvûd, İmâre, 9-10; Tirmizî, Ahkâm, 8)
Kul hakkına ihanet:
Bir toplum kul hakkına, yetim hakkına, garibanın hakkına riayet etmezse o toplum, mazlumların sahibi olan Allah’ın gazabını üstlerine çekmekten ve ahirette de amellerinin zayi olmasından kurtulamaz. Çünkü Hz. Peygamber (S.A.V.) buyuruyor ki: “Âhiret gününde ne altın ne de gümüş para vardır. Bu nedenle haksızlık yapanın iyilik ve sevapları varsa bunlardan alınıp hak sahibine verilir. Şayet sevabı yoksa mağdur ettiği kişinin günahlarını yüklenir.” (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 2)
Lüks, israf, kibir ve umursamazlık:
Bir toplumda makam ve koltuk sahipleri lükse ve israfa düşerlerse, kibre kapılık mazlumların, mağdurların ve halkın sesine kulak vermezlerse Allah da onları düşmanları, krizleri ve sıkıntıları ile baş başa bırakır. Çünkü Hz. Peygamber (S.A.V.) buyuruyor ki: “Bir idareci veya vali kapısını, ihtiyaç, zaruret ve dilek sahiplerinin yüzüne kapatırsa, Allah da mutlaka onun ihtiyaç, zaruret ve dileklerine karşı gök kapılarını kapatır.” (Camiussağir, 7996)
Dünyevileşme ve aşırı mal sevgisi:
Bir toplum vehn hastalığına yakalanıp dünyevileşirlerse, mal, makam, mevkii, servet, şehvet ve şöhret peşinde değerlerini bir bir feda ederlerse, masa, kasa ve nisa imtihanını kaybederlerse o toplum iç çürümeden ve çözülmeden kurtulmaz. Çünkü Hz. Peygamber (S.A.V.) buyuruyor ki: “Sizden öncekileri mal sevgisi helak etti. (Bu sevgi) onlara akrabalarıyla ve dostlarıyla ilişkiyi kesmeyi emretti, kestiler. Cimriliği emretti, cimrileştiler. Günahı emretti, günaha girdiler. Zulmü emretti, zulüm yaptılar. En sonunda da helak oldular.” (Camiussağir, 2906)
Haksızlık ve adaletsizlik:
Dinden Soğutan Dindarlık Krizi
Bir dindarlık düşünün ki; partisinde, vakfında, derneğinde ve dergâhında büyük bir mücahit gibi görünüyor ama evine döndüğünde ahlaksız bir insana dönüşüyor.
Nezaketsizliği, kırıcılığı, kabalığı, merhametsizliği kendi eşini ve çocuklarını bile kendisinden uzaklaştırıyor. Dışarıdaki o mücahitten evdekilerin payına zerrece bir ahlak kırıntısı bile düşmüyor. İşte bu insanı dinden soğutan bir dindarlıktır.
Bir dindarlık düşünün ki; iş siyasete, ideolojiye, edebiyata gelince ondan daha Müslümanı yok. Ama iş namaza gelince huşu yok, duaya gelince samimiyet yok, haramlara gelince takva yok, yaşantıya gelince örneklik yok, davaya gelince kardeşlik yok, infaka gelince fedakârlık yok.
Ortada ruhunu kaybetmiş, rutinleşmiş ve bir ideolojiye dönüşmüş Müslümanlıktan başka da bir şey yok. İşte bu insanı dinden soğutan bir dindarlıktır.
Bir dindarlık düşünün ki; sosyal medyada, facebook’ta, twitter’da, sanal hayatta yaptığı İslami paylaşımlarıyla herkesi kendine hayran bırakıyor.
Ama iş, gerçek hayata gelince o sosyal medya kahramanın yerini anne-babasını bile küstürmüş, akrabalarıyla bağını koparmış, iş arkadaşlarının kendisinden bıktırmış, dava kardeşlerinin bile görünce yolunu değiştirdiği bir Müslüman çıkıyor karşımıza. İşte bu insanı dinden soğutan bir dindarlıktır.
Bir dindarlık düşünün ki; camide, toplantıda, mitingde, sohbette, derste son derece takvalı, ihlaslı ve samimi. Ama kendi başına kalınca namazı namaz olmaktan çıkıyor. İnternetle baş başa kalınca takvası takva olmaktan çıkıyor. Menfaatine dokunulunca ahlakı ahlak olmaktan çıkıyor. İşine gelmeyince ihlası ihlas olmaktan çıkıyor.
Ortaya halk içinde farklı tek başına kalınca da farklı bir Müslüman çıkıyor. İşte bu insanı dinden soğutan bir dindarlıktır.
Bir dindarlık düşünün ki; sürekli İslam’ın hâkimiyetinden bahsediyor, ama o bahsettiği İslam’ı ne ahlakına, ne ruhuna, ne evine ne de iş yerine hâkim kılamıyor. Evini dizilerin, kalbini dünyalıkların, midesini haram lokmaların, ceplerini de faizli kartların hâkimiyetine kaptırmış.
Söylemiyle eylemi arasında dağlar kadar fark var. İşte bu insanı dinden soğutan bir dindarlıktır.
Bir dindarlık düşünün ki; başkalarına sürekli kanaati, şükrü ve yetinmeyi tavsiye ediyor. Ama iş kendi hayatına gelince yaşam konforundan, hayat standartlarından, alışkanlık haline getirdiği lüks ve israfından zerrece taviz vermiyor.
Başkalarına asgari ücreti kendisine çifte maaşları, başkalarına gece konduları ve TOKİ’yi kendisine lüks villaları, başkasına tutumlu olmayı kendisine bolca harcamayı layık görüyor. İşte bu insanı dinden soğutan bir dindarlıktır.
Bir dindarlık düşünün ki; sürekli haktan, adaletten, İslami ilke ve prensiplerden bahsediyor. Ama kararlarında adalet yok, atamalarında liyakat yok, tercihlerinde ehliyet yok, işlerinde istişare yok, davranışlarında merhamet yok, vaadinde sadakat yok. Dışarıda eleştirdiği ne varsa içeride hepsini toplu halde uyguluyor. İşte bu insanı dinden soğutan bir dindarlıktır.
Bir dindarlık düşünün ki; namaz kılıyor, sakal bırakıyor, başörtüsü takıyor. Ama kıldığı namaz, bıraktığı sakal ve taktığı başörtüsü topluma ahlak, adalet, merhamet ve hakkaniyet olarak yansımıyor. Namazı onu kötülüklerden alıkoymuyor, sakalı onu daha ahlaklı yapmıyor, başörtüsü onu daha hakkaniyetli hale getirmiyor, dindarlığı onu elinden ve dilinden emin olunan bir Müslüman yapmıyor. İşte bu insanı dinden soğutan bir dindarlıktır.
Bir dindarlık düşünün ki; namazını Kur'an ve Sünnete göre kılıyor, ama siyasetini kalabalığa ve güce göre yapıyor. Orucunu Kur’an ve sünnete göre tutuyor ama ticaretini mevcut piyasa şartlarına ve menfaatine göre yapıyor. Başını Kur'an ve sünnete göre örtüyor ama gerisini modaya ve nefsine göre belirliyor. Yani dinden dilediğini seçiyor, dilediğini de terk ediyor. İşte bu insanı dinden soğutan bir dindarlıktır.
Unutmayalım! Dinin ahlakına, evine, siyasetine ve ticaretine etki etmediği insanların sürekli dini referans aldıklarını iddia etmeleri, insanları dinden soğutmaktan başka bir işe yaramaz.
Dr. Abdulaziz KIRANŞAL
Milli Gazete
Hayatını Düzene Koymak İsteyen Müslüman Gençlere
Önce Rabbini razı et:
Vaktin kıymetini bil! Her şey geçer, ömür de geçer, bütün tartışmalar son bulur. Bütün koltuklar terk edilir. Bütün unvanlar, makamlar geride kalır. Ne yaparsan yap, kimseyi razı edemezsin, muhakkak bir eksiğin bulunur. Sen Allah’ı razı etmeye bak! Gerisi boş, gerisi gelir geçer…
Her dakikanın hakkını ver:
Hayatını düzene koy! Artık plan yapmayı bırak. Ömrünü uygulanmamış planlar çöplüğüne çevirme. En iyi planını seç ve onu mükemmelce uygulamanın peşinde ol. Dün geçti. Yarının da geleceği belli değil. İslam’ı yaşayacaksan şimdi yaşamaya bak. Neyi düzelteceksen şimdi düzelt. Hangi şerden vazgeçeceksen şimdi geç. Hangi hayrı işleyeceksen şimdi işle…
Hayatı Allah’ın çizdiği sınırlarla yaşa:
Ne kadar yoğun olursan ol, asla namazlarını gevşetme! Hangi makamda bulunursan bulun, asla İslami hassasiyetlerini protokol kurallarına kurban etme! Ne kadar kazanırsan kazan asla kursağından kul hakkı ve haram lokma geçirme! Hangi koltukta oturursan otur, asla haram olan bir işe imza atma! Hangi güce sahip olursan ol, asla zulmetme!
Sürekli hayır ve salih amel peşinde ol:
Her daim gayretli ol! Çünkü Allah, kendi yolunda gayret edenlere kendi yollarını gösterir. Bildiklerinle amel et, çünkü Allah bildikleriyle amel edenlere bilmediklerini de öğretir. Allah’ın dinine yardım et, çünkü Allah kendi dinine yardım edenleri yardımsız bırakmaz. Her zaman Hakk’ın rızasını gözet, çünkü kim Hakk’ın rızasını gözetirse hak da onu gözetir…
Bir duruş ve şahsiyet sahibi ol:
Şahsiyetini koru! En büyük unvanın Müslüman şahsiyetin olsun ki, tüm unvanların elinden alındığında ortada kalmayasın. Makamların değer kattığı adam olma ki, makamlar gidince değersiz kalmayasın. Koltuk arayan adam değil, koltukların aradığı adam ol ki, her zaman aranan adam olasın…
Seni çürüten düşmanlarını tanı:
4 büyük düşmandan sakın! Tembellik, korkaklık, gevşeklik ve gaflet. Tembeller üretemezler, zamanla statükocu ve muhafazakâr olurlar. Korkaklar inisiyatif alamazlar ve hep başkalarının gölgesinde yaşarlar. Gevşekler duruş sahibi olamazlar ve renkten renge girerler. Gafiller planlı ve programlı olamazlar, ömürleri boşuna geçip gider…
Önce nefsine karşı zafer kazan:
Zafer arıyorsan, bil ki; sabah namazını cemaatle kılmak zaferdir. Gözünü haramdan, dilini gıybetten korumak zaferdir. Günlük Kur’an’la buluşmak, Allah’ı zikretmek zaferdir. Günahlar için tevbe edebilmek zaferdir. Değerlerinden taviz vermemek zaferdir. Unutma! Bireysel zaferleri kazanmadan toplumsal zaferlere ulaşılamaz...
Ölçüyü koru:
Ne okursan oku ancak önce Kur’an ve sünneti oku. Yoksa okuduklarını eleyecek bir süzgecin olmaz. Hakkı ve adaleti savunacaksan önce Kur’an ve sünneti öğren, çünkü hakkın da adaletin de ölçüsü Kur’an ve sünnettir. Ölçüyü kaybedersen yerini nefis, taklit ve başkalarına şirin görünme isteği alır. Böyle bir mücadeleden de hak ve adalet değil ancak zulüm doğar…
Kendi gündemine sahip ol:
Emperyalizmin ruhunu ve zihnini işgal etmesine izin verme! Dizilerin ve internetin karşısında erime! Planlı, programlı ve disiplinli ol! Bir dakikanı bile boşa harcama! Yaz, oku, düşün, araştır, konuş, sürekli hayrın peşinde ol! Kendi gündemini kendin belirle! Hak ve batıl mücadelesinde öncelikli gündemini asla kaybetme! Asıl amaçtan asla sapma! Araçları amaç haline getirme! Asıl hedefinin İslam’ı yaşamak, İslam’ı anlatmak ve İslam’ı hâkim kılmak olduğunu asla unutma!
Sakın aklından çıkarma! İslam savunulan bir ideoloji değil yaşanılan bir dindir…
Dr. Abdulaziz KIRANŞAL
Milli Gazete
Gündemdeki içerikleri, teyitli bir şekilde size aktarır.📃🔍
Destek: @mhareklam
Last updated 1 day, 22 hours ago
Dış mücadele odaklı haber ve harita; yurt içi veri ve önemli gelişme.
Last updated 1 month, 2 weeks ago
-İnsanı azaltıyorlar dedi.
-İnsan azalır mı? dedim.
-Çocuklardan başlarsan azalır! dedi.
-Yıl 2021, ve lütfen sorgulayın
Last updated 3 months, 3 weeks ago