Bu bazamizda faqat birinchi sinfga oid fayllarni topishingiz mumkin
Last updated 6 months, 3 weeks ago
КАНАЛ ЭГАСИ: @BBEEEKKK
АДМИН+РЕКЛАМА: @martiniix
UC: @WELCOME_UC
АРЕНДА https://t.me/ARENDA_WELCOME
ОТЗЫВ: https://t.me/WELCOME_OTZIV
Last updated 2 months ago
وكالة تركمنلار الاخبارية
Türkmenler Haber Ajansı
Last updated 1 day, 16 hours ago
Üçüncü Konu:
Sermedâ şehrinin âlimlerinden Muhammed Bin ‘Îd'e gönderdiği mektuptur. Bu mektup Târîhu'n-Necd kitabının 263. sayfasında zikredilir. Muhammed bin 'Îd'e göndermiş olduğu bu mektup şeyhin cevap niteliğinde yazmış olduğu bir risâle olup kitabın yaklaşık yedi sayfasını kuşatmıştır.
Şeyh Muhammed bin Abdulvehhâb mektubun başında dört mesele olarak bilinen konuyu ifade ediyor ve dört meseleyi detaylı bir şekilde açıklıyor:
1- Tevhidi,
2- Şirki,
3- Tevhidi tastamam anlayan kişilerin ancak tekfir edilebileceğini;
(Burada ancak tevhidi tam olarak anlamış olan kişilerin ancak tekfir edilebileceğini ifade etmiştir. Çünkü tekfir hüccet ile bağlantılı bir meseledir. Ancak burada böyle kişilerin müşrik olmayacağını söylememiştir çünkü şirk ismi bu ameli yapan kişileri kuşatır; bunun gibi insanların hücceti anlama ve kavraması önemli değildir)
4- Ancak tevhidi tastamam kavramış kişilere karşı savaş ilan edilebileceğini (Burada dikkat etmemiz gereken konulardan bir tanesi de öldürme olayı ve savaş olayının ancak hüccet ile bağlantılı olduğu meselesidir). Bu konuda Şeyh Muhammed bin Abdulvehhab "Tevhidi ancak tastamam anlayan kişi dinden çıkar." demiştir. Bizzat kendi ifadeleri şöyledir: "Üçüncü olarak: Tevhidi tastamam kav- ramış insanlar ancak dinden çıkabilir. Bu din Allah ve Rasûlü'nün dinidir, bu dini öğrenip daha sonra bu dinden nefret eden, insanları bu dinden alıkoyan, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'e karşı mücadele veren, onu tasdik edenlere karşı mücadele eden; şirki bildiği halde, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in şirki inkar etmek için gönderildiğini bildiği halde; şirk olan işlerle gece gündüz meşgul olan daha sonra bunu överek insanlara anlatan ve kendilerinin Sevâd-1 A'zam diye isimlendirilen hata etmeyecek topluluk olduğunu vurgulayan kişiler... İşte bu kişilerdir kastımız... Düşmanların benim hakkımda benim zan ile hareket ederek zan ile tekfir ettiğimi, bir takım dostluklar kurduklarından dolayı birtakım insanları tekfir ettiğimi ve hüccetin kendisine ulaşmadığı kişileri yani cahilleri de tekfir ettiğimi ifade etmeleri apaçık bir iftiradır. Bu iftira ile insanları Allah'ın ve Rasûlü'nün dininden uzaklaştırmaya çalışıyorlar. (Burada dikkat etmemiz gereken konulardan bir tanesi de şeyhin yazmış olduğu son satırdır, ifadeler açıkça şöyledir "Ben kendisine hüccetin
ulaşmadığı cahili tekfir ediyormuşum" cahil olan kişi kendisine hüccet ulaşmayan kişidir, şirk işeyen kişiyse kâfir denmez, fakat o kişi Müslüman yada muvahhid de değildir. Dolayısıyla küfür ve küfür ile alakalı olan isimler, şirk ve şirk ile alakalı olan isimlerden farklıdır. Bu meseleyi İbn Teymiye de açıkça ifade etmektedir: “Allah (azze ve celle) isimlerin arasını ayırdığı gibi aynı şekilde isimlere verilecek hükümleri de ayırmıştır, risâletten önce de sonra da durum böyledir." demiştir. Bu ifadeler "Fetâvâ" kitabının 20. cildinde 37. ve 38. sayfalarda geçmektedir).
النص الثاني : رسالة قديمة أرسلها وهو في العيينة وكانت في أول الدعوة إلى السويدي العراقي واسمه عبد الرحمن بن عبد الله ، وهو أحد علماء أهل العراق ، موجودة في تاريخ نجد ص ۳۲۰ . وهي رسالة رد بها الشيخ محمد بن عبد الوهاب على بعض تساؤلات السويدي ، وكان السويدي…
النص الثاني :
رسالة قديمة أرسلها وهو في العيينة وكانت في أول الدعوة إلى السويدي العراقي واسمه عبد الرحمن بن عبد الله ، وهو أحد علماء أهل العراق ، موجودة في تاريخ نجد ص ۳۲۰ .
وهي رسالة رد بها الشيخ محمد بن عبد الوهاب على بعض تساؤلات السويدي ، وكان السويدي سأل الشيخ عما يقول فيه الناس حيث أن الشيخ محمد بن عبد الوهاب يتهم بتهم منها أنه يكفر جميع الناس (سبق أن تكلمنا عن هذا التعميم في الرسالة التي قبلها ، فرد الشيخ على هذه التهمة وقال ما نصه : « منها - أي من التهم التي أتهم بها الشيخ محمد وأنكرها - ما ذكرتم أني أكفر جميع الناس إلا من اتبعني وأزعم أن أنكحتهم غير صحيحة ويا عجبا كيف يدخل هذا في عقل عاقل ؟ هل يقول هذا مسلم أو كافر ؟ أو عارف أو مجنون ؟ » . ثم رد على تهمة هدم قبة النبي ﷺ ، ومسألة إحراق كتاب (دلائل الخيرات) ، ثم عاد للرد على تهمة التكفير بالعموم فقال : ( وأما التكفير فأنا أكفر من عرف دين الرسول ثم بعدما عرفه سبه ونهى الناس عنه وعادى من فعله ، فهذا هو الذي أكفره ( لاحظ لأنه عرف وجحد فاستحق اسم الكفر لان الكفر هو الجحود وهذا جحد) ، وأكثر الأمة ولله الحمد ليسوا كذلك ... . انتهى . (أي ليسوا جاحدين بل أكثرهم إما جهال أو متأولين ولكن لا ينفعهم ذلك في باب الشرك) فقوله : فأنا أكفر من عرف دين الرسول ثم بعد ما عرفه سبه ) ، وهذه صفة المعاند ،
وهذه الرسالة - رسالة السويدي - ذكرت في كتاب مصباح الظلام في ص ٤٣ .
النص الثالث :
رسالة أرسلها إلى محمد بن عيد - أحد علماء مدينة ثر مدا - وهي موجودة في تاريخ نجد ص ٢٦٣ ، وهي رسالة طويلة استغرقت سبع صفحات وهي رسالة جوابية رد بها الشيخ على رسالة لمحمد بن عيد . ذكر الشيخ محمد بن عبد الوهاب في بدايتها أنه عُرف بأربع مسائل وسرد المسائل الأربعة وهي :
1 - أنه بين التوحيد .
۲ - بيان الشرك .
٣- أنه يكفر من بان له التوحيد .
لاحظ كلمة بان له أي أنه لا يكفر إلا من عرف وبان له لأن التكفير مرتبط بالحجة ولم يقل أنه ليس مشركا إذا فعل الشرك ، فالشرك لا يرتبط بكلمة . بان له .) .
٤- أنه يأمر بقتال من بان له التوحيد (لاحظ وأيضًا القتل والقتال مرتبط بالحجة والشاهد من ذلك أن الشيخ محمد بن عبد الوهاب لما قال أنه يكفر من
بان له التوحيد قال ما نصه : ( والثالثة : تكفير من بان له أن التوحيد هو دين الله ورسوله ثم أبغضه ، ونفّر الناس عنه وجاهد من صدق الرسول فيه ومن عرف الشرك ، وأن رسول الله له بعث لإنكاره وأقر بذلك ليلا ونهارًا ثم مدحه وحسنه للناس وزعم أن أهله لا يخطئون لأنهم السواد الأعظم ، وأما ما ذكر الأعداء عني أني أكفر بالظن والموالاة ، أو أكفر الجاهل الذي لم تقم عليه الحجة ، فهذا بهتان عظیم پریدون به تنفير الناس عن دين الله ورسوله ... » انتهى . فيلاحظ من كلام الشيخ خصوصا السطر الأخير وبالتحديد قوله : « أو أكفر الجاهل الذي لم تقم عليه الحجة » (فالجاهل الذي لم تقم عليه الحجة (فاعل الشرك) لا يكفر ولكن لا يسمى مسلما ولا موحدا وفرق بين مسمى الكفر ومتعلقاته وبين مسمى الشرك ومتعلقاته وكما قال ابن تيمية إن الله فرق بين أسماء وأحكام بين ما قبل الرسالة وما بعدها ، الفتاوى ۳۷/۲۰-۳۸) .
Bu nedenle cahil bir toplumdu, onları uyaracak insanlar da yoktu ama hüccet bir insana ulaştıktan sonra artık o kişinin tekfir edilmesine bir mâni kalmamıştır hücceti anlamamış olsa dahi tekfir edilebilir."
Dikkat edilirse görülecek ki mesele tekfir edilip edilmeyeceği meselesidir, ancak bu gibi insanlar tekfir edilmese dahi İslâm ismini almazlar çünkü onlar şirk ameli işliyorlar, dolayısıyla bu isim o ve benzeri insanları kuşatan bir kavram oluyor.
ŞEYH MUHAMMED B.ABDULVEHHAB'IN BAZI SÖZLERİ HAKKINDA ORTAYA ATILAN ŞÜPHELERE CEVAPLAR
Bu bölümde Muhammed bin Abdulvehhab'ın yazmış olduğu risalelerden ve ifadelerden bir takım deliller getirerek onun kelámını yanlış anlayan ve yanlış yorumlayan kişilere birtakım cevaplar verilecektir. Açıklamalar içerisinde kendimize ait olan ifadeleri parantez arasında vereceğiz inşaallah.
Birinci Konu:
"Tarihu'n-Necd" kitabının Nasiruddin el-Esed tarafından teh- zib 100 edilmiş tahkikli baskısının 407. sayfasında mevcut bulunan eş-Şerîf'e göndermiş olduğu mektup gündeme getiriliyor. İki buçuk sayfalık bu mektubun girişinde şöyle der:
"Şerif bana hangi değerler üzere savaşacağımızı ve insanları hangi nedenlerden dolayı tekfir edeceğimizi sordu (burada dikkat ediliyorsa tekfir ve savaş ile alakalı soru soruluyor) ben de ona şöyle cevap verdim...." Bu cevap arasında Şeyhin tekfir ettiği dört kişi zikredilmiştir (Mektubun sonunda bu kişileri neden tekfir ettiğine dair açıklamalar gelecektir).
Daha sonra Şeyh Muhammed bin Abdulvehhab kendi aleyhine ortaya atılan bir şüpheye reddiye vermeye başladı yani onun genel olarak herkesi tekfir ettiği ifade ediliyordu halbuki meselenin özü bu mektubun bizzat içerisinde ifade edilmişti.
"Bizim umumi olarak herkesi tekfir ettiğimize dair ortaya atılan iftira ve yalana gelince...: (tekfir hüccete bağlı bir durumdur, top. lumun tamamına hüccet ulaşıp ulaşmadığı açık ve net bir şekilde ortada olmadığından tamamına hüküm vermek uygun bir durum değildir) insanların bize hicret etmesini văcip görüyormuşuz. Bu da dinini izhar etmek için gerekli bir görevmiş gibi algılıyormuşuz. Tekfir etmeyenleri de tekfir ediyormuşuz, savaşmayanları ve benzeri kişilerde tekfir ediyormuşuz bu ve benzeri bir sürü iftira aleyhimize yönlendiriliyor. Bu iftiralar ile insanları Allah ve Rasûlü'nün dininden alıkoymaya çalışıyorlar. Bir kişi Abdulkadir'in kabrinin yanında putlara ibadet etse, Ahmed el-Bedevi'nin kabrinin yanındaki puta ibadet etse ve bunlara benzeyen diğer insanların yanlarındaki putlara ibadet etse ve bunları cahillik ile yapsa kendisini uyaracak birileri de yoksa (cahillik insanı tekfir etmeyi engelleyen bir nedendir, öldürülmesini ve azaba maruz kalmasını da engeller fakat cahil olan bir kişiye şirk ismi verilebilir çünkü bizzat şeyh onlara "Allah'tan başkasına ibadet edenler" ismini verdi) bu kişiyi dahi tekfir etmiyorken (burada özellikle tekfir kelimesini ve tekfir için savaşmaktan bahsediyor ancak bu gibi işleri yapan insanların müşrik diye isimlendirilmesine gelince bunlar Allah'tan başka bir zåta ibadet ettiklerinden dolayı evet bunlar puta ve kabre ibadet ettiklerinden dolayı, putlara ibadet eden kişiler Müslüman olarak isimlendirilemeyeceği için bunlar da müşrik olarak isimlendirilir) Allah'a şirk koşmadığı halde bize hicret etmedi, tekfir etmedi ve savaşmadı diye bir kişiyi nasıl olurda tekfir ederiz? Subhanallah bu gerçekten büyük bir iftiradır! Biz o dört sınıf insanı Allah ve Rasûlü'ne karşı çıktıkları için tekfir ediyoruz (çünkü onlar bu işleri bilerek yaptılar, Allah ve Rasûlü'ne açıkça meydan okudurlar, bu gibi insanlara hüccet ulaştığı için kafir ismini hak etmiş oldular). Kendi nefsine bakan Allah ile karşılaşacağını bilen Allah katında cennetin ve cehennemin var olduğuna kesin inanan kişiye Allah merhamet etsin Allahu Teâlâ Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e âline ve ashâbına salât eylesin."
Şeyh Abdullatif ve İbn Sehman'ın oğulları Abdullah ve İbrahim bu konuda detaylı cevaplar verdiler. "ed-Durer de 10. Cildin 434. sayfasında Şeyh Muhammed bin Abdulvehhab'ın Kevâz türbesinde ibadet eden ve putçuluk yapan kişileri davet etmeden tekfir etmiyor oluşunu izah ettiler. Başlangıçta tekfir etmiyor olmasının sebebi o kişilere davetin ve hüccetin ulaşmamış olmasıdır. Çünkü o dönemde yaşayan insanlar ilimden çok uzak bir ortamda yaşıyorlardı, risâletin eserlerini net bir şekilde kavrayamamışlardı.
الإجابة عن الرسائل والنصوص التي احتج بها من لم يفهم كلام
الشيخ محمد بن عبد الوهاب وهى : سوف نجعل التعليق إن شاء الله بين قوسين أثناء الكلام) .
1- النص الأول :
رسالة أرسلها إلى الشريف وهي موجودة في كتاب (تاريخ نجد) تحقيق و تهذيب ناصر الدين الأسد ص ٤٠٧ ، ط: دار الشروق .
وهذه الرسالة استغرقت صفحتين ونصف في مقدمتها قال الشيخ : « سألني الشريف عما نقاتل عليه وعما نكفر به الرجل ، (لاحظ أن السؤال عن التكفير والقتال) فأجبته : .... » ثم ذكر من يكفره الشيخ وهم أربعة ( يأتي في آخر الرسالة سبب التكفير ) ، ثم بعد ذلك انتقل الشيخ محمد بن عبد الوهاب إلى الرد على شبهة أثيرت ضده ، وهو أنه يكفر بالعموم فألحق هذه المسألة في نفس الرسالة فقال : أما الكذب والبهتان فمثل قولهم إنا نكفر بالعموم لأن التكفير مرتبط بالحجة ولا يعلم هل الجميع قامت عليهم الحجة أم لا ونوجب الهجرة إلينا على من قدر على إظهار دينه ، وإنا نكفر من لم يكفر ومن لم يقاتل ومثل هذا وأضعاف أضعافه ، فكل هذا من الكذب والبهتان الذي يصدون به الناس عن دين الله ورسوله ، وإن كنا لا نكفر (لاحظ أن النفي للتكفير والقتل له ، أما كونه مشركا فنعم لأنه يعبد
ير الله لذا قال يعبد الصنم الذي على القبر ومن عبد الصنم لا يُسمى مسلما ) من عبد الصنم الذي على قبر عبد القادر والصنم الذي على قبر أحمد البدوي ، وأمثالهما
لأجل جهلهم وعدم من ينبههم فالجهل مانع من التكفير والقتل والتعذيب لكن ليس مانعا من الحوق اسم الشرك لهؤلاء لأنه سماهم عباد غير الله) فكيف نكفر من لم يشرك بالله إذا لم يهاجر إلينا ولم يكفر ويقاتل ، سبحانك هذا بهتان عظيم ، بل نكفر تلك الأنواع الأربعة لأجل محادتهم الله ورسوله ، (لأنهم عرفوا ، ومن حاد
وعاند فقد قامت عليه الحجة فيستحق اسم الكفر ) فرحم الله امرأ نظر لنفسه وعرف أنه ملاق الله الذي عنده الجنة والنار ، وصلى الله على محمد وعلى آله
وصحبه وسلم اه وقد أجاب عن ذلك عبد الله وإبراهيم أبناء الشيخ عبد اللطيف وابن سحمان وفي الدرر ١٠ / ٤٣٤ فسروا توقف الشيخ محمد بن عبد الوهاب في
من كان على قبة الكواز وعدم تكفير الوثني حتى يدعوهما فإنه لم يكفر الناس ابتداء إلا بعد قيام الحجة والدعوة لأنه إذ ذاك في زمن فترة وعدم علم بآثار الرسالة ولذلك قال الجهلهم وعدم من ينبههم فأما إذا قامت الحجة فلا مانع من تكفيرهم وإن لم يفهموها ) اهـ ولاحظ أن الكلام في التكفير ، أما نفي الإسلام عنهم فينفيه وإن لم يكفرهم لأنهم يفعلون الشرك واسمه يتناولهم ويصدق عليهم فيلحقهم اسم الشرك .
Şeyh Muhammed bin Abdulvehhab'ın açıklamalarını sunduktan sonra bizim için şu durum açıkça ortaya çıkmış oluyor: Şeyh insanlara davet ulaştıktan sonra cahil olsalar bile tekfir ediyor. Ancak istisna tuttuğu birtakım insanları tekfir etmiyor. Tekfir etmemekle…
İkinci İtikat: Onlar, Allah'ın yaratıcı ve rızık veren olduğuna şahitlik ederlerdi. Onların bu ikrarı vardı.
Musannif onların tevhidinin selim olduğunu zikretmedi. Bu iba. reden kaçınarak; ۚيَشْهَدُونَ أَنَّ اللَّهَ هُوَ الْخَالِقُ وَحْدَهُ لَا شَرِيكَ لَهُ / Onlar (müşrikler), tek yaratıcının hiçbir ortağı olmayan Allah olduğuna şahitler ederler..." dedi.
Allah'ın rubûbiyette hiçbir ortağı yoktur. Allah'tan başka rızık veren yoktur. Dirilten ve öldüren ancak O'dur. Ardından bununla alakalı delil zikretti. Musannif sadece rubûbiyyet inancıyla alakalı delilleri zikredip, onların yaptıkları ibadetlerine dair delil zikretme. di. Bazı âyetleri de vererek kâfirlerin rubûbiyet inancının olduğunu zikretti.
İlk ayetteki şahit: فسَبَقُولُونَ اللهُ "Allah diyecekler” âyeti; ikinci şahit ise: سَيَقُولُونَ لِلَّهِ "Allah'ındır diyecekler" âyetidir.
Bu şüphe hakkında musannif, Mutavva'u Sermedâ (Sermedâ Gönüllüsü) Muhammed b. Abbâd'a göndermiş olduğu bir risalesinde kendisiyle münakaşada bulunmuştur. Muhammed b. Abbâd daha önce kendisine tevhidin takriri gibi şeylerden söz ettiği güzel bir yazı yazmış, Muhammed b. Abdulvehhab (rahimehullah)'tan, gizlediği bir şey varsa kendisine beyan etmesini talep etmişti. Bunun üzerine şeyh kendisine bir yazı yazdı. Bu yazısında şöyle demiştir; "Onuncu şüphede- bize bu şüpheyi kendisine çok ihtiyaç duyulduğundan dolayı sonraya aldık- şöyle diyorsun; Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem)'in kendileriyle savaştığı müşrikler rubûbiyet tevhidini ikrar ederlerdi demiş, bununla alakalı çok açık deliller zikretmişsin. Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) onlarla ulûhiyet tevhidi üzerine savaşmıştır. Bir insan, sadece rubûbiyet tevhidini ikrar etmekle İslâm'a girmez. Bunula beraber ulûhiyet tevhidini de ikrar etmesi gerekir. Bu sözün çok güzel ve en açık bir tafsilattır. Fakat İbrahim'i kendisine yönlendirdiğimiz sene, Südayrı âlimleri ona bir mektup yazdılar, o da onu bize gönderdi, o şimdi yanımızda ve onda rubûbiyet tevhidinden başka bir şey zikretmiyorlardı. Sen bunu biliyordun, peki ne sebeple İbrahim'e bu insanların tevhidi bilmediklerini ve İslâm dinini inkar ettiklerini söyledin ve nasihat ettin."
Günümüz müşrikleri ise Allah'ın rab olduğuna, O'na çeşitli ibadetler yapılması gerektiğine itikat ediyorlar fakat teşrî' (yasama) hakkını Allah'tan başkasına veriyorlar. Onların kanun koyan mahkemeleri ve benzeri şeyleri vardır... Allah'ın rab olduğuna ve O'na yapılması gereken ibadetler olduğuna itikat ediyorlar fakat siyasette, eğitimde, iktisatta, kadın hususunda ve benzeri durumlarda laikliği menhec olarak kabul ediyorlar. Allah'ın rab olduğuna ve yapmaları gereken ibadetleri olduğuna itikat ediyorlar fakat hâkimleri ilah edinmiş onlara emir sahiplerine itaat adı altında şirk ve küfürde itaat ediyorlar.
Bu bazamizda faqat birinchi sinfga oid fayllarni topishingiz mumkin
Last updated 6 months, 3 weeks ago
КАНАЛ ЭГАСИ: @BBEEEKKK
АДМИН+РЕКЛАМА: @martiniix
UC: @WELCOME_UC
АРЕНДА https://t.me/ARENDA_WELCOME
ОТЗЫВ: https://t.me/WELCOME_OTZIV
Last updated 2 months ago
وكالة تركمنلار الاخبارية
Türkmenler Haber Ajansı
Last updated 1 day, 16 hours ago