Lübnanlı Hristiyan vekil Fâris Antōn 10 Ağustos 2023’te verdiği bir röportajda şöyle diyor:
“İran bu coğrafyada iki şeyi hedefledi ve bunlarda başarılı oldu. Birinci hedefi; Suriye’de, Lübnan’da ve Irak’ta Sünni kesimi yok etmek. İkinci hedefi; Suriye, Lübnan ve Irak’taki azınlıkları (Şii, Nusayri, Hristiyan, Dürzi vb.) istedikleri şekilde kullanmak. Ve İran bu ikisinde de başarılı oldu. Hristiyanlardan çoğu, Eymen Avn’in liderliğinde 2005’ten ve özellikle Hizbullah ile ittifak kurduktan sonra, Sünnilerden gelebilecek tehlikeden dolayı, Şiiler ile beraber ittifak kurdular. Hristiyanlar Alevîler, Şiîler ve Dürzîler ile birlik olarak ve masa altında da Yahudilerle işbirliği yaparak Sünnilere karşı çalışmaktadır.”

Onun bu cümlelerinin özeti şudur: “Biz Hristiyanlar, Şiiler, Dürziler, Aleviler ve Yahudiler, İran liderliğinde Sünnilere karşı ittifak kurduk.“

ABD, İsrail ve İran’ın Müslümanlar ve onların toprakları hususunda beraberce izlediği bu zâlim siyaseti, ancak Allah’ın kendilerine basîret lutfettiği kimseler görebilecektir. Bu mesele bizim meselemizdir, çünkü bu plan bizim aleyhimize kurulmuş bir plandır. Müslümanların, düşmanları onları yatar uyur hâlde yakalamasından önce, artık bu uykudan uyanmaları gerekmektedir.
«And olsun onlardan öncekiler de tuzak kurmuşlardı. Hâlbuki tuzak, bütünüyle Allah’a aittir (onların tuzaklarını bile tedbîr eden O’dur). O, her nefsin kazandığını bilir. Ve kâfirler de dünyâ yurdunun sonunun kime ait olduğunu, yakında bileceklerdir.» Ra'd: 42

29/9/2024
@diraase

Ortadoğu’ya işgal için hangi işgalci girmişse, İran da onun yanında kendisi için bir kölelik makamı ayırtmıştır.

Ortadoğuya bakın, toprakları Sünnet nûruyla aydınlanıp Sünnî cihâdıyla yayılmış Dâru’l-İslâm’a. Şimdi bugün kökte yahudi ve hristiyan işgalcilerine rağmen, bu sünnî topraklar şiileştirilmiştir. Irak, Yemen, Suriye, Lübnan.. İşgâl edilmiş, sahipsiz bırakılmış ve yerle bir edilmiş bu İslâm beldelerinde geriye kalan, bu topraklara istimâr eden ‘şii akîdesi’ olmuştur.

Dâru’l-İslâm şiileştiriliyor. İşgâl edilmiş bütün ortadoğuda netice dâimâ budur. Çünkü bu, yahudi ve hristiyanın, şia’nın ikiyüzlü sempatisini kullanarak işgalinde daha hızlı -ve belki başarılı- olmak için bir taktiğidir. Sünni toprakları şiileştirmek, sonra şiileştirilmiş topraklara İsrail’in daha kolay ayak basmasını sağlamak. İşte İran (ve yapılanmaları) bunun için yahudinin kölesi olmayı, kullanılmayı ve zamanı geçtiğinde de yok edilmeyi tercih etmiştir.

İran’ın Ortadoğu’da farklı şii gruplardan (nusayri, alevi, dürzi vs.) yaydığı varlığı, esasta İsrail’in “Vadedilmiş Topraklar (Eretz Yisrael/Arz-ı Mev’ud)”ını kucaklayan ve belki de İsrail’in sınırlarını koruması da planlanan “Şii Hilali” projesidir. (Şii Hilali; ağırlıklı olarak Lübnan, Suriye, Bahreyn, Irak, Azerbaycan, Yemen gibi Şii halkın çoğunlukta ya da çoğunluğa yakın olduğu yerleri kapsamaktadır.) Yani İran’ın bu yayılımı hem (İsrail’i kuzeyden ve batıdan çevreleyerek) kendi şii hilâlini oluşturması ve hem de İsrail’in Vadolunmuş Topraklar’ını onun için sürmesi ve daha elverişli hâle(!) getirmesi içindir. Bu da demek olur ki, İran’ın Ortadoğudaki varlığı hem kendi müstakbeli için hem de Büyük İsrail’in hazırlanması için izlediği siyasetidir. Örneğin İran’ın Esed rejiminden yana tavrını belirleyen faktörlerden biri yine “Şii Hilali”ni oluşturma çabasındandır. İran Ortadoğu’daki varlığını çok büyük ölçüde büyüttü, öyle ki Şii Hilali artık “Şii Dolunayı” olarak adlandırılabilecek yayılıma sahip. Ve bu durum şu anda İsrail ve ABD’nin de işine gelmektedir. Tabi şu anda İran’ı kullandığı için yolu ona serbest bırakan İsrail, İran bu projesini tam anlamıyla gerçekleştirdikten sonra İran hakkında ne düşünüyor bilmiyorum.

Aralık 2016 tarihli bir haberde Beyrut Amerikan Üniversitesi’nden siyaset profesörü Hilal Khashan şöyle diyor: “İranlıların çok sabırlı olduğunu biliyoruz. Anında mükafatı beklemiyorlar. Böylelikle sebat ediyorlar ve sabırlarının meyvelerini topluyorlar.”
Khashan devamla diyor ki: “Aklımda hiçbir şüphe yok ki "Şii Hilali" yaratılacak ve İranlılar kendi etki alanlarını Lübnan vasıtasıyla Irak’tan kuracaklar.”
Burada Lübnan’la kastedilen şüphe yok ki Hizbullah. İsrail’in Vadedilen Topraklarına erişmeye duyduğu azgın iştiyak, son günlerde fütursuzca bombaladığı bölgelere bakılırsa artık arzusuna kavuşmaya tahammülü kalmadığını gösteriyor. Şimdi Khashan’ın sözünü hatırlayın. Acaba İsrail neden Hizbullah’ı ortadan kaldırma girişiminde bulundu sorusuna bir cevap bulabiliriz. İran ve İsrail’in ayrı çalıştığını düşünen mi var? Dolayısıyla Hizbullah’ın liderlerini bir haftada yok eden siyaset, bundan sonraki günlerin çok daha karmaşık ve zorlu olacağını gösteriyor. Velev ki ortada gerçek bir ölüm olsun ya da olmasın, şu anki durum İsrail’in savaşı Lübnan’a da sıçrattığını (öyle ki kara harekâtı için hazırlandığını) ve bundan sonraki tercihinin de -en doğrusunu Allah bilir- Doğu Mısır’ın kuzey bölgesi olacağı ve böylece savaş alanını genişleteceği gerçeğidir.

Vallahi, tipini ve şeklini küçük gördüğün öyle insanlar (Yiğitler)
vardır ki, yeryüzünde senin gibi sayısız insanın sunmadığı hizmeti bu dine sunmuştur.

Abdullah Azzam (Rahmetullahi aleyh)